“Her ne kadar Türkiye son 6 yıldır açık ara farkla dünya un ihracatının neredeyse 1/3’ünü tek başına gerçekleştiriyor olsa da orta ve uzun vadede çeşitli riskler bizi beklemektedir. İlk olarak Türkiye’nin un ihracatı yaptığı ülke sayısını artırması gereklidir. Çünkü tüm ihracatın yarısı Irak’a yapılmaktadır. Sektörümüzün diğer en büyük sıkıntısı kaliteli, ucuz ve yeterli hammaddeye ulaşım zorluğudur. Hem iç pazar için hem de ihracatı yerli buğdayımız ile yapabilmek için önlemlerin artırılarak devam etmesi gereklidir.”
Hasan Özmermer
Özmermer Un Yönetim Kurulu Üyesi
Türkiye un sektörü ihracatta uzun süredir altın çağını yaşıyor. Ancak aynı zamanda birçok sorunla boğuşuyor. Sektörümüzün iki temel sorunu bulunuyor. İlki atıl kapasite sorunu; ikincisi ise yeterli, kaliteli ve ucuz hammadde eksikliğidir. Bu belli başlı iki sıkıntıya çözüm bulunmadığı sürece sektörümüzün yaşadığı zorlukların devam edeceği açıktır.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 2018 Hububat Sektörü Raporu’na göre Türkiye’de faal un fabrika sayısı 659’dur. Bu 659 fabrikanın kapasite kullanım oranı yüzde 52’dir. Bir başka deyişle faal olmayan fabrikalar haricinde kapasitenin yarısı âtıl durumdadır.1 Faal olmayan her üretim tesisinin ve âtıl olan her kapasitenin anlamı milli servetimizin atıl durumda olduğudur. Milli sermayenin daha fazla ziyan edilmemesi için acilen buğday unu üretiminin lisansa bağlanması gereklidir. Yeni tesislerin açılmasının yasal düzenleme ile engellenmesi gerekmektedir.
Atıl kapasitede bizi bekleyen diğer sorun ise ihracat pazarındaki daralma riskidir. Her ne kadar Türkiye son 6 yıldır açık ara farkla dünya un ihracatının neredeyse 1/3’ünü tek başına gerçekleştiriyor olsa da orta ve uzun vadede çeşitli riskler bizi beklemektedir.
Türkiye’nin un ihracatı yaptığı ülke sayısını ve özellikle bu ülkelere yapılan tonajı artırması gereklidir. Çünkü tüm ihracatın yarısı Irak’a yapılmaktadır. Bu riskli duruma önlem alınması gereklidir. Nitekim 2017 yılında ihracatın %51’ini Irak oluştururken 2018’de bu oran %49’a düşmüş ve nihayetinde bu sene 11. aya kadar %42’ye kadar gerilemiştir. Bu durum, Türkiye’nin siyasi ve coğrafi olarak avantajlı olduğu bu pazarda hakimiyetinin azaldığını göstermektedir. Irak hükümeti hem yerli üretimi teşvik hem de İran ile olan iyi ilişkileri sebebiyle yeni kararlar almaktadır. Keza Irak devleti 19.06.2019 tarihinde aldığı bir kararla Türkiye’den makarna, yumurta, sofralık tuz ve şehriye gibi ürünlerin ithalatını yasaklamıştır. Aynı risk un ithalatı açısından da geçerlidir. Nihayetinde Irak’ta değirmenler kapasitelerinin sadece %33’ünü kullanmaktadır. Irak hükümetinin un ithalatına kısıtlama veya yasaklama getirmesi ihtimalinde atıl kapasite sorunumuz içinden çıkılmayacak bir hal alacaktır.
Uzun vadede sektörümüzü bekleyen ikinci risk ise Rusya ve Ukrayna’nın un ihracat pazarından daha fazla pay alma durumudur. Her iki ülke de hem limanlara sahip olup hem de ucuz, kaliteli ve bol hammadde üreten ülkelerdir. Buğday yerine katma değeri daha yüksek un ihracatı bu iki ülkenin yatırımcılarına cazip gelmektedir. Nitekim Ukrayna, buğday ihracatında dünyada beşincisi, un ihracatında da dünya yedincisidir. Ukrayna, un ihracatını son 10 yılda %70 artarak 440 bin tona çıkarmıştır.2 Aynı şekilde Rus Un Değirmenleri ve Tahıl İşletmeleri Birliği Başkanı Arkadiy Gurevich’in “Rusya’da un ihracatının gelişimi için bütün koşullar oluşturuldu. İşletmelerin gerekli üretim rezerv kapasiteleri var. Ancak Rusya’da, Türkiye’nin aksine un ihracatı devlet tarafından desteklenmiyor…Rusya’nın un ihracatını birkaç kat artırıp bu ürünün en büyük ihracatçılarından biri olabileceğini düşünüyoruz.” açıklamasının dikkate alınması gereklidir.3
Sektörümüzün diğer en büyük sıkıntısı kaliteli, ucuz ve yeterli hammaddeye ulaşım zorluğudur. Hem iç pazar için hem de artık ihracatı kendi yerli buğdayımız ile yapabilmek için alınan önlemlerin artırılarak devam etmesi gereklidir. Türkiye’nin ortalama buğday tüketimi 19 milyon ton civarındadır. Bununla birlikte buğday üretimi 2017 yılında 21,5 milyon ton, 2018 yılında 20 milyon ton iken 2019 yılında 19 milyon ton civarında kalmıştır. Bu yıl buğday üretimi %5 ile geçen yılın altına düşmüştür. Üretime ile tüketim başa baş görünse de 19 milyon ton üretimin 16,1 milyon tonu ekmeklik olup ekmeklik buğday tüketim öngörüsü 17,3 milyon tondur.4 Buğdayda dışa bağımlı bir ülke haline gelmeden endüstriyel tarıma geçecek hamlelerin alınıp çiftçinin buğday üretimine yeniden dönmesi için gerekli çalışmaların artırılarak devam etmesi gerekmedir.
Bu bağlamda sektörümüzün ekmeklik buğdayda diğer sıkıntısı ise yetersiz ekmeklik buğdayı makarna sektörü ile paylaşmasıdır. Ayrıca makarna sektörü de un sektörü gibi önce buğday ithalatı, sonra makarna ihracatı yapması gerekmektedir. Bu konularda önlem alınmazsa maliyetler konusunda sektörümüz büyük bir çıkmaza girecektir.
Sadece kendimize yetecek kadar değil, ayrıca ve özellikle ihracat için ithalat çıkmazından çıkmamız için buğday üretimini artırmak zorundayız. Ancak bu şekilde orta ve uzun vadede zengin buğday hammaddesine sahip Ukrayna ve Rusya riskini bertaraf etmiş oluruz. İthal buğday kırımcısından (işleyenden), kendi buğdayımızdan ürettiğimiz unu ihraç edersek ülke ekonomisine büyük bir girdi sağlamış oluruz.
Son söz olarak küresel ısınma ve iklim değişiklikleri sebebiyle beklenmeyen hava durumları ve doğal afetler günümüzü şekillendirmeye başlamıştır. Bu sene TMO’nun stokları normal seviyeden düşüktür. TMO’nun, stoklarını üst seviyede tutması öngörülemeyen günler için çok kıymetli olacaktır.
Kaynak
[1] TMO 2018 Hububat Sektörü Raporu Sayfa 39 Tablo 46
[2] İK Tarımüssü Uluslararası Danışmanlık, Tarım Piyasaları Bülten Sayı-8 sayfa 14
[3]https://millermagazine.com/rusya-dunyanin-en-buyuk-un-ihracatcilarindan-biri-olabilir/.html
[4] İK Tarımüssü Uluslararası Danışmanlık, Tarım Piyasaları Bülten Sayı-7 sayfa 2