Yusuf Okur
Okurlar Gıda Yönetim Kurulu Başkanı
“Pandemi döneminde insanlar daha sağlıklı beslenmek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için sağlıklı ve katkısız ürünlere daha çok rağbet gösteriyorlar. Bu yüzden antik tohumlar ve atalık buğdaylardan ürettiğimiz ürünlere her geçen gün ilginin artığını görüyoruz. Özellikle evlerinde ekşi mayalı ekmek yapan tüketicilerimiz ürünlerimizi tercih etmektedir. Hemen hemen her kesimden ürünlerimize ilgi var diyebilirim.”
Son yıllarda tüketimi hızla artan antik tohumlar ve atalık buğdaylardan üretilen ürünlere ilgi giderek artıyor. Özellikle son bir yıldır hayatımızı alt üst eden Covid-19 pandemisi nedeniyle bağışıklık sistemini güçlü tutmak isteyen birçok kişi farklı unlu mamullere yöneldi. Kinoa, kavılca, siyez, mor buğday, yulaf, çavdar ve karabuğday unu gibi farklı unlar tüketicilerden büyük ilgi görüyor. Bakliyat, pirinç ve un alanında 50 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren Okurlar Gıda Tarım Sanayi de bu alana ilgisiz kalmayan firmalar arasında yer alıyor. Okurlar Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Okur, dünyada trend olan antik tohumları ve yüzyıllardır genetiğini koruyarak bugünlere kadar gelmiş atalık buğdayları 50 yıllık deneyim ve bilgi birikimleriyle modern taş değirmenlerde işleyerek taleplere cevap veremeye çalıştıklarını söylüyor.
Değirmenci’nin sorularını cevaplayan Yusuf Okur, son birkaç yıldır atalık tohum konusunun sadece ülkemizde değil tüm dünyada trend konular arasında yer aldığını insanların artık daha sağlıklı beslenmek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için bu tür katkısız ürünlere rağbet gösterdiğini belirtiyor. Okurlar Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Okur’un sorularımıza verdiği cevaplarla sizi baş başa bırakıyoruz:
Sn. Okur, bize öncelikle yarım asrı aşmış Okurlar Gıda ve çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Samsun’dan Edirne’ye uzanan hikayeniz nasıl gelişti?
Okurlar Gıda Tarım Sanayii Ticaret Limited şirketi gıda sektöründe faaliyet göstermek üzere 1968 yılında Eşref Okur tarafından Samsun’da kuruldu. Uzun yıllar Samsun’da faaliyet gösterdikten sonra 1995 yılından itibaren Türkiye’de pirinç üretiminin merkezi olarak kabul edilen Edirne Uzunköprü’de pirinç fabrikasını faaliyete geçirdi. 2000 yılından itibaren çeltik ekimi de yapmakta olan firmamız yaklaşık 14000 dönüm arazide çeltik ekilişi gerçekleştiriyor. Bunun 11000 dönümü yurt dışı 3000 dönümü de yurt içindedir. Yaklaşık 20000 metrekare kapalı alan ve sektöründeki teknolojinin en üst düzey makinalarını kullanarak 24 saat içinde 300 ton çeltik işleme kapasitesine sahiptir.
Yıllardır bakliyat sektöründe faaliyet gösteren köklü bir firmasınız. Bakliyat alanında Türkiye ne durumda?
2018 yılından itibaren endüstriyel gıda ürünlerine karşı Türkiye’de ilk defa tohum güvenliğinden başlayarak sağlığa zarar veren hiçbir gıda katkısı, koruyucu ve kimyasal madde kullanmadan geleneksel ürünler üretiyoruz. Ayrıca firma olarak değişen dünya trendlerinde yer alan Kinoa, Amorant, Teff, Beluga Mercimek, Siyah Nohut, Siyah Pirinç ve Greçka gibi ürünleri ülkemizde yerli olarak üretip geniş alanlarda uygun fiyat politikasıyla toplumun tüm kesimlerinin tüketebileceği duruma getirmeyi hedefliyoruz. Bakliyat ürünlerimiz arasında Beluga Mercimek, Mercimix, Kinoa, Siyah Nohut, Kızıl pirinç, Siyah pirinç bulunuyor. Yine bu antik ve atalık tohumlardan bulgur çeşitleri üretiyoruz. En çok talep gören bulgur çeşitlerimiz arasında Kinoa, Kavılca ve Siyez bulgurudur.
Firma olarak ISO-9001/ISO-22000 kalite belgelerine sahibiz. Aynı zamanda uluslararası geçerliliği olan gıda güvenlik belgesi BRC belgesini de almış bulunuyoruz. Gıda güvenliği konusunda son derece hassas davranıyoruz.
Bakliyat ve özellikle pirinç alanında uzmanlaşmış bir firmasınız. Son dönemde un piyasasına çok farklı ürünlerle girdiniz. Bize un hikayenizi anlatır mısınız? Bu ürünlere ilgi nasıl?
Buğday ve ekmek hem geçmişte hem günümüzde insanlığın en önemli besin kaynaklarından biri olmuştur. Bu ikili beslenmenin yanında kültürel, sosyal ve tarih değeri çok büyüktür. Buğday taşıdığı büyük değere bağlı olarak saygı duyulan, kutsal sayılan bir üründür. Buğday sadece Türkiye için değil aynı zamanda dünya insanının beslenmesinde de giderek artan bir öneme sahiptir. Ancak taşıdığı büyük öneme rağmen son zamanlarda buğdayın obezite, diyabet gibi hastalıkları tetikleyen çok zararlı bir ürün olduğu, yapılan ıslah çalışmaları sonucu insanlarca tüketilmemesi gereken bir genetiği değiştirilmiş organizma olduğu şeklinde görüşler bildirilmektedir. Bizde buradan yola çıkarak endüstriyel buğday unlarına alternatif olarak genetiği değiştirilmemiş antik tahıl ve bakliyatları kullanarak geleneksel yöntemlerle modern taş değirmenlerimizde nohut, mercimek, kinoa, kavılca, siyez, karakılçık, dinkel (spelt) mor buğday, yulaf, çavdar, karabuğday ve siyah pirinç unu gibi farklı unlar üretiyoruz. Tıpkı eskiden olduğu gibi herhangi bir katkı maddesi katmadan doğal şekliyle üretimi gerçekleştiriyoruz. Ürünlerimiz ulusal marketler, Organik dükkanlar ve internet satışı olarak tüketicilerle buluşuyor.
Büyük bir değişim geçiren değirmen sektöründe el değmeden üretim yapan vals değirmenler yerine “Taş Değirmenlerde” üretim yapmanızın sebebi nedir?
Özellikle taş değirmen tercih etmemizin sebebi yine sağlık konusundan kaynaklanıyor. Biliyorsunuz düşük hızla öğütme ve düşük sıcaklıkta işleme buğdaydaki besinlere zarar vermez. Bu nedenle taş değirmenlerde işlenen unlarda maksimum protein, gluten, karoten, karbonhidrat, kalsiyum, fosfor, demir, B1, B2 vb. besinler bulunur. Özellikle taş değirmenlerden üretilen undaki karoten ve E vitamini diğer unların 18 katıdır. Düşük hızla öğütme özelliği unun moleküler yapısını hiçbir katkı maddesi olmadan korur. Erişte pişirirken taş ununun yüzeyi açık sarı iken, katkı maddeleri içeren diğer un içeren çorbalar beyaz renktedir. Taş değirmen unu, orijinal buğday lezzetini korur.
Pandemiden dolayı sizin ürünlere ilgi arttı mı? Özellikle hangi kesimler bu unlara ilgi duyuyor?
Pandemi döneminde insanlar daha sağlıklı beslenmek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için sağlıklı ve katkısız ürünlere daha çok rağbet gösteriyorlar. Bu yüzden antik tohumlar ve atalık buğdaylardan ürettiğimiz ürünlere her geçen gün ilginin artığını görüyoruz. Özellikle evlerinde ekşi mayalı ekmek yapan tüketicilerimiz ürünlerimizi tercih etmektedir. Hemen hemen her kesimden ürünlerimize ilgi var diyebilirim.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN ETKİLENMEMEK İÇİN EKİLEBİLİR BÜTÜN ALANLARI EKMELİYİZ
Türkiye’de pirinç üretiminin merkezi kabul edilen Edirne Uzunköprü’de faaliyet gösteriyorsunuz. İklim değişikliğinin pirinç üretimine yansıması nasıl oldu?
Firma olarak 2013 yılından itibaren yurt dışında çeltik ekilişi yapıyoruz. Ekilen bu ürünleri de Türkiye’ye getiriyoruz. Ayrıca Türkiye’de Edirne Bölgesinde de kendi arazilerimizde çeltik ekimi gerçekleştiriyoruz. Ülkemizde bakliyat sektöründe son yıllarda ekiliş alanlarında artışlar olmuştur ama yinede yurt dışından ithalat yapılmaktadır. Özellikle çeltikte son yıllarda yeni çeşitlerin artmasıyla verimde arttı ve çeltikte dışa bağımlılık tamamen bitti diyebilirim.
İklim değişiklikleri pirinç üretiminde hasatta verimliliği düşürüyor. O yüzden ekilebilir bütün arazilerin ekilmesi ile bu verim kayıplarından az etkilenebiliriz. Ayrıca devletimizin çiftçiye vermiş olduğu tarımsal desteklerin daha da arttırılması gerekiyor.
Covid-19 pandemisinden dolayı ne tür önlemler aldınız? Yatırımlarınızı etkiledi mi?
Covid-19 pandemisinden dolayı tesislerimiz düzenli olarak dezenfekte ediliyor. Bütün personelimiz gerekli uyarıları (maske, hijyen, mesafe) dikkate alarak üretim safhasında bulunuyor. Ayrıca firmamız gluten hassasiyeti olan müşterilerimizi düşünerek ayrı bir glutensiz tesis kurdu. Karabuğday (Greçka) ve Bakliyat unlarını (Nohut, Pirinç, Mercimek, Mısır vb.) bu tesiste üretiyor. İnsan sağlığı bizim için son derece önemli. O yüzden bütün üretim safhalarımızda titizle kurallara riayet ediliyor.
Eklemek istediğiniz başka bir konu varsa lütfen bizimle paylaşabilir misiniz?
Son olarak şunu diyebilirim: “Sağlıklı Beslenmek Herkesin Hakkıdır” sloganıyla çıkmış olduğumuz bu yolda amacımız tüketicilerimize daha uygun fiyatlarla ürünlerimizi tanıştırmak ve devamlılığını sağlamaktır.