“Yeni faaliyete aldığımız Endüstri 4.0 değirmenimiz; günümüzün en yüksek teknolojilerine, en yüksek gıda güvenliği ortamına ve ayrıca yüzde bir karışım yapabilme yeteneği ile müşteri beklentilerini hassasiyetle karşılayabilen esnekliğe sahip. Üretim ortamında insan gücüne ihtiyaç duyulmayan ancak ürün geliştirme, kalite kontrol ve gıda güvenlik belgeleri noktasında beyaz yakalı arkadaşların görev üstlendiği değirmende Kraft paketlerin otomatik makina ve robot ile yapıldığı, aynı anda 6 yerden sevkiyatın gerçekleştirilebildiği ortamda ise iki elin sayısını geçmeyen mavi yakalı çalışma arkadaşlarımız istihdam edilmektedir.”
Erhan ÖZMEN
Güneydoğu Un Sanayicileri Derneği (GUSAD) Yönetim Kurulu Başkanı
Özmen Un Yönetim Kurulu Başkanı
Endüstri 4.0 teknolojisini un değirmenine uygulayarak Türkiye’de bir ilke öncülük eden Özmen Un, Gaziantep’te Avrupa’nın en modern tesislerinden birini ülkeye kazandırdı. Tesislerde üretimin tüm safhalarında robot teknolojisi kullanılarak kişiye özel un üretiliyor. Yaptığı bu yatırımla ürün kalitesinde çok iddialı konuma gelen firma kullandığı teknoloji sayesinde Avrupa’nın önde gelen unlu mamül üreticilerini cezbediyor.
Değirmencilik sektöründe 40 yılı geride bırakan bir aile şirketi olan Özmen Un’un Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Özmen, Değirmenci Dergisi’ne konuk oldu. Uzun yıllar Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Başkanlığı yapan Erhan Özmen, ülke olarak son dönemde suni kur artışından kaynaklı yaşanan buğday ve un sıkıntısının nasıl aşılacağını anlattı. Türk un sanayisinin üretim ve ihracat konusunda ciddi bir şekilde ihtisaslaştığını ifade eden Özmen, sektörün şu anda yaşadığı sıkıntılı süreci ve ihracattaki öncü rolünü katma değeri yüksek ürünlerle devam ettireceğine dikkat çekti. Türkiye’nin net tahıl ihracatçısı ülke olması için nasıl bir yol izlemesi gerektiğini anlattı.
Değirmencilik sektörünün duayenleri arasında yer alan ve sektörü daha ileriye taşımak için elini taşın altına koyan Erhan Özmen’in sorularımıza verdiği samimi cevaplarla sizleri baş başa bırakıyoruz.
Sayın Özmen, biz sizi çok yakinen tanıyoruz. Ancak okurlarımıza da sizi tanıtmak isteriz. Bize Erhan Özmen’i anlatır mısınız? İş hayatına nasıl atıldınız?
Dedem Hurşit Özmen’in un sektörüne girmesi, babam Şakir Özmen’in de bu sektörde devam etmesi ile kendimi un üreticisi olarak buldum. Gördüğüm yaratıcı, yenilikçi potansiyelin varlığı beni sektöre bağlayan en önemli unsurdu. Yaklaşık 4 yıldan bu yana oğlum Oğuz Özmen 4. kuşak olarak bayrağı taşımaya başladı.
Dedenizin kurduğu bir aile şirketinden bugünkü halinize gelmişsiniz. Bize aile şirketlerinde yaşanan zorlukları anlatır mısınız?
Bakış açılarının farklı olduğu, sermayenin kısıtlı ve kapasitenin küçük olduğu bir işletmede çok kısa zaman dilimlerine düşündüklerinizi sığdırma şansınız maalesef çok mümkün değildir. Belki de; sizi olgunlaştıracak, tecrübenizi arttıracak, bir takım zorluklar gördüğünüz bir süreci yaşamalısınız. Buradan yürüyerek çıktığınız zaman aslında bu zorlukların bir fırsat olduğunu görüyorsunuz.
Özmen Un Yönetim Kurulu Başkanlığı, TÜGİK Yüksek İstişare Konseyi Başkanlığı, GUSAD YK Başkanlığı, Gazişehir Gaziantep Futbol Kulübü YK Üyeliği, köşe yazarlığı ve birçok STK’da gönüllü çalışmalar… Erhan Özmen’in bir günü nasıl geçiyor? Bunu bizimle paylaşabilir misiniz?
Günümün önemli bölümünü elbette ki aileme ve şirketlere ayırıyorum. Sorumlu olduğun şirketlerin ve STK’ların başarılı olmasını istiyorsan mutlaka ulusal markalar haline getirmeye çalışmalı ve mecburen dünyaya entegre etmeye uğraşmalısın. Ülkemizdeki mevcut insan kaynaklarımız ile hemen profesyonelleşelim, ilerleyelim durumu pek kolay olmadığı için gerek kendi işlerine gerek görev üstlendiğin STK’lara yoğun emek veren ve delege ettiğin işleri takip eden bir sistem kurmalısın ki hedeflere doğru yürüyebilesin. Ayrıca, sistemleri doğru kurup doğru takip ettiğiniz zaman gönüllü çalışmaya talip olduğunuz sivil toplum kuruluşlarını görevlerini yerine getiren, görev alanına fonksiyonel katkı sağlayan başarılı kuruluşlar haline getirebilirsiniz.
Bu yoğun tempoyu nasıl yönetiyorsunuz?
Nerede olursa olsun kuralların, sistemlerin doğru dizayn edilmesi ve sorumlulukların samimi üstlenilmesi ile sürdürülebilir bir çalışma ortamı sağlanır. İlaveten, beyaz ve mavi yakalıların kalifiye etkisi bir şirketin veya bir STK‘nın çalışma ortamını inanılmaz rahatlatır ve yöneticilerin işini de o denli kolaylaştırır. Doğru sistem, etkin sorumluluk, kalifiye insan kaynakları ve alınan senkronize sonuçlar yönetici çalışmasının yorgunluğunu alır ve yerine inanılmaz keyif, mutluluk ve enerji verir.
Özmen Un’un Endüstri 4.0 teknolojisi ile donatılmış yeni fabrikası ile ilgili bize biraz bilgi verir misiniz?
Yeni faaliyete aldığımız Endüstri 4.0 değirmenimiz; günümüzün en yüksek teknolojilerine, en yüksek gıda güvenliği ortamına ve ayrıca yüzde bir karışım yapabilme yeteneği ile müşteri beklentilerini hassasiyetle karşılayabilen esnekliğe sahip. Üretim ortamında insan gücüne ihtiyaç duyulmayan ancak ürün geliştirme, kalite kontrol ve gıda güvenlik belgeleri noktasında beyaz yakalı arkadaşların görev üstlendiği değirmende Kraft paketlerin otomatik makina ve robot ile yapıldığı, aynı anda 6 yerden sevkiyatın gerçekleştirilebildiği ortamda ise iki elin sayısını geçmeyen mavi yakalı çalışma arkadaşlarımız istihdam edilmektedir. Fabrikanın dış cephelerinde tamamen yalıtım uygulanan 22.000 metrekare kapalı alanda yaz-kış ısı seviyesi en stabil şekilde sağlanmaktadır. Cephesinde hiç bir pencere bulunmamakta ve ülkemizde aydınlatma kullanılmayan tek değirmendir. Diğer önemli özelliklerinden biri de Alman teknolojisi ile kurulan su arıtma ünitesidir. Şebeke suyunun veya yeraltı kaynaklarının alkali su seviyesine getirilmesidir. Yani; musluklardan tükettiğimiz su, lavabolarda kullandığımız ve buğdayları yıkadığımız su ph derecesi 8’in üstündedir.
Un sektörünün yanı sıra lisanslı depoculuk alanında da yatırımlarınız var. Bu alandaki yatırımımız olan Özmen LİDAŞ hakkında bilgi verir misiniz? Lisanslı Depoculuk Türkiye’de ne kadar biliniyor?
Lisanslı depoculuk, dünyada ve ülkemizde hububatı sağlıklı bir şekilde koruyan, Elüs’ler ile ticaret ve kredilendirme imkanı sağlayan en gelişmiş sistemdir. Hububatın üretiminden, tüketimine kadar olan alanda ki insan işgücüne dayalı sistem lisanslı depolar ile yerini tamamen gelişmiş tekniklere, otomasyona, sensörlere bırakmış ve küresel rekabete hazır hale gelmiştir. Ülkemizdeki en büyük sorunlardan birisi olan ürün envanteri lisanslı depolar ile daha rahat öngörülebilinecektir. Özmen Lidaş ise 55.000 ton kapasite ile 3 yıl önce faaliyete aldığımız son derece modern bir tesis olmuş ve 7 kişi istihdam edilmektedir.
BİR YIL İÇİNDE KAPASİTE
KULLANIM ORANLARI ARTAR
TMO verilerine göre Türkiye’de mevcut 640 un fabrikası var. Bunların kapasite kullanım oranları ise ortalama yüzde 51 seviyesinde. Sahibi olduğunuz Özmen Un’un üretim kapasitesi nedir? Bunun ne kadarını kullanıyorsunuz?
Özmen Un daha önce iki işletmesinde 350 ton kapasiteye sahip ve çok sayıda insan işgücüne odaklı idi. Yeni değirmeni devreye alınca ve şehir içerisinde kalan işletmelerin arazisini de daha doğru kullanmak adına iki işletmeyi tamamen tasfiye ettik. Şimdiki değirmen 500 ton/gün kapasitelidir. Kapasite kullanım oranımız bayağı iyi oldu. İnşallah yılsonu keyifli rakamlar ile karşılaşacağız.
Türkiye’deki atıl kapasite fazlalığının ülke ekonomisine kazandırılması adına neler yapılabilir?
Sadece un ihracatında değil, toplum olarak yılda 150 kilogram buğday karşılığı unlu mamüller tüketerek bu alanda da dünya lideriyiz. Bu tüketimin karşılığı Suriyeli misafirlerimizle birlikte toplam 13 milyon ton/yıldır.
Ayrıca; 12 milyon ton dünya un ticaretinin 3,5 milyon ton ile yüzde 30’unu gerçekleştiriyoruz. Bu rakamın buğday karşılığı da 5 milyon ton/yıldır. İç tüketimin ve ihracatın karşılığı 18 milyon ton/yıldır.
Eeee, iki platformda da daha fazla tüketim ve ihracat potansiyeli kalmadığına göre biz neden 40 milyon ton buğday işleme kapasitesi oluşturduk. Maalesef geri dönüyoruz 40 milyon ton ve 712 değirmenden şimdi 32 milyon ton ve 485 değirmen noktasına geldik. İçinde bulunduğumuz ağır ekonomik şartlar geri dönmeyi hızlandıracak ve un sanayisi de ülke ekonomisi de bu konsolidasyonu hızla yaşayacak. Gönül isterdi ki un sanayisinde bu süreç planlı, programlı yönetilsin ama o da çok mümkün görünmese de bir yıl sonra bugün un sanayisinin de içinde bulunduğu ülke ekonomisi yüksek kapasite kullanım oranları ile çalışacak ve sanayi sektörü iade-i itibar yaşayacak.
Firmanızın yurt içi pazar payı ve ihracat oranlarını bizimle paylaşır mısınız?
Hedef planımızda ihracat ve iç pazar yarı yarıya idi. Ancak yurt içerisinde pazarın daralması ve şartların ağırlaşması sebebi ile ihracat oranını bir müddet için yükselttik.
Son dönemde ekmek ve un fiyatları çokça gündeme geldi. Sektörünüz fırsatçılık ve stokçulukla suçlandı. Yaşananların gerçek sebeplerini, arka planını bize anlatır mısınız?
1 Ocak’tan bu yana baktığımızda gerek yurt dışından ithal edilen gerekse yurt içerisinden temin edilen buğday fiyatlarında ve finansman, enerji gibi diğer önemli girdilerde çok ciddi yükselişler yaşandı. Doğal olarak bunların yansıması görüldü. Aslında bu sorunun cevabı açıkça az önce sorduğunuz soruda da biraz var. Yani; en üst noktaya gelmesine rağmen yurt dışı satışın ve yurt içi tüketimin iki katı kapasitenin oluştuğu bir sektörde stokçuluk ve fırsatçılıktan söz edilebilir mi?
Tartışmalar sonucu hükümet tarafından yerli buğdaydan üretilen unların ihracatına sınırlama getirildi. TUSAF’ta 10 yılı aşkın süre başkanlık yapmış, halen de Güneydoğu Un Sanayicileri Derneği’nde (GUSAD) Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapan sektörün önemli bir aktörü olarak un sektöründe ihracata getirilen kısıtlama ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Önce buğday ithalatı sonra un ihracatı kararı ile Dahilde İşleme Rejiminin (DİR) özüne dönülmüş oldu. O gün için Bakanlık tarafından bu tedbir alınmasaydı gelişmelerden herkes daha olumsuz etkilenebilirdi. Sadece buradaki hareket ani olduğu için birçok boyutu ile un sanayisi tedbirsiz yakalandı.
Türkiye’nin iç piyasa kaynaklı yaşadığı sıkıntılar, altı yıldır dünya un ihracatında elinde bulundurduğu liderliğe zarar verir mi?
Bu sıkıntıların biraz yaşanacağını, ancak derinleşeceğini düşünmüyorum. Un sanayisi üretim ve ihracat konusunda ciddi ihtisaslaştı. İlgili bakanlıklar ve finans sektörü işin farkında. Bir müddet dalgalı seyredilse bile ihracatta gelinen zirve katma değer yükseltilerek devam eder.
Türkiye’nin buğday ve un sıkıntısı yaşamaması için sizce ne gibi adımlar atılmalı?
Bu işin iki önemli boyutu var:
1-Tarım arazilerinin ortalama 59 dekar ile verimsizliği,
2-köylerde yaşayan insanlarımızı nasıl çiftçi yapabilmeliyiz konusu.
Tarım arazilerini büyütüp çiftçilerimizi bu göreve adapte ettiğimizde ne ülkemizin buğday miktarı ve kalite sorunu kalır, ne hububat miktarı sorunu kalır ne de dalgalı piyasalar kalır. Net tahıl ihracatçısı ülke oluruz. Ayrıca, ülkemizin büyümesi, zenginleşmesi teknolojiden önce tarımdan başlamalı. Çünkü teknolojik altyapıda gidilecek çok yol var ama tarımda burnumuzun dibinde yeteneğe dönüşmeyi bekleyen müthiş bir potansiyel var.
Eylül ayı sonunda Odessa’da sektör için kritik önemi olan Hububat İşleyicileri Forumu’nu gerçekleştirdiniz. Tahıl ve un piyasasının geleceğini, muhtemel ortaklıkları konuştunuz. Ukrayna pazarını Türk sanayicisi nasıl değerlendirebilir?
Bu uluslararası forumun en önemli katkısı Karadeniz bölgesi ülkelerindeki paydaşlarımız ile dünyadaki birçok gelişmeyi birlikte değerlendiriyor olmamızdı. Özellikle un sanayisindeki inovatif gelişmeler ve pazarlar çok ilgimizi çekti. Ayrıca Ukrayna’daki 1.100 dekar büyüklükteki tarım arazileri resmen göz kamaştırıyordu. Gördük ki onlar tarımda ihtisaslaşmışlar biz de un üretiminde ve ticaretinde. Birlikte ne değerler yaratabiliriz. Özellikle Ukrayna ve Kazakistan’dan katılan paydaşlarımızla İşbirliklerinin geliştirilmesi ve toplantıların sürdürülmesi hususunda mutabık kaldık.
Sektör dışı bir alanla ilgili, futbol aşkınızla ilgili bir soru sormak istiyorum. Gazişehir Gaziantep Futbol Kulübü’nde yöneticisiniz. Maçları heyecanla takip ediyorsunuz. Futbola ilginiz nereden geliyor? Düzenli olarak yaptığınız bir spor var mı?
Gaziantep, ülkemizin önemli, yaratıcı şehirlerinden birisidir. Tarihi dokusuna baktığımızda dünyanın en eski 8. şehri. Sanayi, ihracat, turizm, gastronomi gibi önemli potansiyellere sahip olan şehrimizde mutlaka kültürel, müzikal ve sportif etkinlikler ile de desteklenmesi gerektiğine inanan bir kamuoyu var. Dolayısıyla birçok büyük şehrimiz gibi Gaziantep de Süper Lig’de olmalı ve şehre ayrı bir hava getirmeli, heyecan getirmeli ve moralini yükseltmeli diyoruz. Gazişehir geçen sene finalden döndü. Bu sene başkanımız Adil Konukoğlu, yönetici arkadaşlarım ve teknik ekibimizin gayretleri ile inşallah Süper Lig’e çıkacağız.
Düzenli olarak spor yapmaya gelince bu konuda çok net bir duruşum var. Çünkü; spor benim için yaşam felsefesidir, enerji kaynağıdır, ruhsal arınma metodudur. Bu tespitler herkes için geçerli olabilir. Dolayısıyla; spor yapmamak için herhangi bir mazeretin kabul edilemez olduğunu düşünüyorum ve 1,5 -2 saat süren sporumu akşam üzeri yapıyorum. Bu, akşam yemeklerini daha dingin kılarken, uyku kalitesini de yükseltiyor.
Eşiniz Mine Özmen’in yeniden hayat verdiği ve Gaziantep’e farklı bir değer katan Hışvahan hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Hışvahan, eşim Mine Özmen’e ihale edilmesiyle birlikte geçen uzunca bir proje, renevasyon ve tefrişattan sonra Ağustos 2016 yılından kapılarını açtı. Açılıştan itibaren Mine hanımın vizyonu ve muhteşem dünyası Hışvahan’ı zirveye sürüklüyor. Ülkemizde 2 yılda popüler hale gelen oteli, dükkanları ve 3 farklı konsepte ki restaurantları ile bir müze yaklaşımı ilgisi gören aynı zamanda sunduğu lezzetler ile Unesco’nun Gaziantep’e vermiş olduğu yaratıcı şehirler ağını taçlandıran Hışvahan açılışının ilk yılı Türkiye tarihi kentler birliği ödülünü almış ve ikinci yılında Hollanda’nın Amsterdam şehrinde gerçekleşen Dünyanın en iyi tasarım yarışmasında 500 proje içerisinde önce ilk 7’ye finallerde ise ilk 3’e kalarak muhteşem bir başarıya imza atmıştır. 28 Kasım’da gerçekleşecek finalde de dünyanın tasarımı en iyi mekan ödülünün Türkiye’mize ve Gaziantep’imize çok yakışacağını düşünüyorum.
Sizin eklemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?
Nüfus yapısı ve coğrafi büyüklük olarak dünyada ilk 20 de olan büyük bir toplum ve stratejik bir ülkeyiz. İnşallah güzel adımlar atarak her anlamda gelişir, güçleniriz. Herkes gibi benim de gönlümden geçen senkronize çalışıp bu hedeflere odaklanarak gelişmiş 36 ülkenin yanında “Gelişmiş ülke Türkiye” olarak yerimizi alırız.
Tüm Değirmenci okurlarına sevgiler...