“AB, yağlı tohum, hayvan yemi ve pirinç ihtiyacının büyük bir kısmını ithalatla karşılıyor. AB’de üretilen buğdayın yaklaşık %20’si ise ihraç ediliyor. Brüksel tahıl üretimini artırmaya yönelik teşvikler uygulasa da tahıl ihracatının önümüzdeki süreçte en azından şu anki seviyesinde kalması bekleniyor.”
Martijn Buijsse
EISA Politika Danışmanı
Değirmenci Dergisi’nin değerli okurları,
Misafir yazar olarak sizlerle, Avrupa’daki tarımsal ürün çalışmalarının sürdürülebilir olarak geliştirilmesine dair gelecek dinamikleri üzerine bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Avrupa’da tarım bir geçiş süreci yaşıyor: İkinci Dünya Savaşı sonrasında, herkes için yeterli, düşük maliyetli ve güvenli gıda konusunda toparlanma gerekiyordu. Ancak günümüzde BM Sürdürülebilir Gelişim Hedefleri ve Paris İklim Anlaşması kapsamında bu yeterli, düşük maliyetli ve güvenli gıdaların ‘sürdürülebilir’ olarak üretilmesinin ihtiyaç olduğu bir ortama doğru ilerliyoruz. Bu geçiş sürecinde yalnızca ‘kaynak verimliliği’nin artırılması değil, aynı zamanda biyo-çeşitlilik, toprak ve su yönetimi gibi sosyal ve çevresel konular bakımından da ‘sürekli’ ilerleme gerekiyor. Bu kapsamda inovatif teknolojiler, tarımda sürdürülebilir kalkınmaya yönelik önemli bir rol oynuyor.
Gelişen politik ve sosyal durum Avrupa Birliği’nin tarımsal politikasında bazı net eğilimler görülmektedir:
1. Paris İklim Anlaşması, BM Sürdürülebilir Gelişim Hedefleri ve Cork 2.0 bildirgesi, AB’nin gelecek tarım politikalarına yönelik temel sürdürülebilirlik unsurlarıdır.
2. Tarla tarımında glifosat kullanımına ilişkin son zamanlarda yapılan tartışmalar, Avrupa tarımı bünyesinde yer alan paydaş gruplar arasında kutuplaşmanın arttığını göstermiştir. Üretici dernekleri, STKlar, tüketici kurumları ve endüstri temsilcilerinin tümü, daha yoğun bir işbirliği başlatmaktan ziyade, birbirlerinden hızla ayrılıyor gibi görünüyor. Aynı zamanda bilimsel kanıtlar, karar alma konusunda gün geçtikçe daha az önemsenir bir hal alıyor.
3. Tarımın sürdürülebilir gelişimi üzerinde etkisi olan faktörler, giderek AB Ortak Tarım Politikası’nın (CAP) ayrılmaz bir parçası oluyor.
4. Avrupa bugün hâlâ yem proteininin %30’unu ithal ediyor. Sıklıkla eleştirilen bu açığın düşürülmesi önemli amaçlardan biri. Dolayısıyla, uygun girişimler hükümetlerce ödüllendirilmekte ve protein mahsullerinin ekimi son yıllarda Avrupa’da biraz artış göstermekte.
AB TAHIL POLİTİKASI
AB’nin, karmaşık piyasa sistemi üzerinden tarla mahsullerine verdiği destek son yıllarda basitleştirildi. Ödemeler tamamen ayrıldığı için, üreticiler artık neyi, ne kadar ürettiklerine bağlı olarak destek almıyor. AB artık insan ve hayvan sağlığı ve refahı, bitki sağlığı ve çevreye ilişkin katı kurallara bağlı kalmaları koşuluyla üreticilere doğrudan ödeme olarak yardım yapıyor. Alınan destek üretim miktarına bağlı değil. Bu nedenle ödemeler, değişken piyasa fiyatlarına karşı üreticilere sigorta olacak şekilde tasarlanıyor. Mevcut AB tarım bütçesinde yüzde 72 gibi yüksek orandaki aslan payı, Avrupalı üreticilere yönelik doğrudan ödemelere ayrılıyor.
2008’den bu yana, tahıllar dahil olmak üzere tarla mahsulü yönetimi, “Ortak Piyasa Düzeni’ ile birleştirildi ve AB politikası, ‘müdahale’ ve ‘ticaret tedbirleri’ olarak iki temel alanla sınırlandırıldı:
Müdahale: Tahılların ve pirincin kamu için saklanması için satın alınarak stoklanması, düşük pazar fiyatlarından üreticileri korumak amacıyla getirildi. Bugün bu araç, üreticiler için gerçek bir sigorta olması açısından yalnızca ihtiyaç durumlarında kullanılmaktadır.
Ticaret: AB’de üretilen buğdayın yaklaşık yüzde 20’si ihraç ediliyor. Yağlı tohum, hayvan yemi ve pirinç ihtiyacının büyük bir kısmı ise ithalatla karşılanıyor.
Yukarıda belirtilen vizyonun ve mevcut AB politikalarının müdahale veya ticaret üzerinde etkisi olup olmayacağını öngörmek zor. Avrupa tarımında sürdürülebilir gelişim, son zamanlarda AB Komisyonu’nun gündeminde olan CAP (Ortak Tarım Politikası) ile ele alınmaktadır. Bu ayrıca, daha çok “kaynak bakımından verimli” tahıl üretiminde, dolayısıyla çeşitli mahsul rotasyonunun önemli unsurları olarak tahılların, yağlı tohumların ve protein mahsullerinin rolünü geliştirmede bir tetikleyici olacaktır. Bu da, örneğin bu mahsulleri çiftlikte kullanma inisiyatifine zemin hazırlayabilir. Karşılığında ise soya fasulyesi gibi ithal ürünlere olan bağlılık azalırken, mahsul çeşitliliği artabilir. Ancak tüm bunlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, önümüzdeki süreçte tahıl ihracatının en azından şu anki seviyesinde kalması bekleniyor.