Antalya’da gerçekleştirilen TUSAF kongresinde Türkiye’nin global tarım politikalarındaki potansiyel rolüne dikkat çekildi. Kongrede konuşan TMO Ticaret Daire Başkanı Tunç Necipoğlu, Türkiye’nin konumu itibariyle dünya tahıl ticaretinde önemli bir avantaja sahip olduğunu ifade etti. Frankfurt School Kıdemli Tarım Uzmanı İbrahim Oğuz da Türkiye’nin tarım ve gıda politikalarında planlı, sürdürülebilir ve öngörülebilir üretim yapabilmesi halinde yeni yüzyılda oyun kurucu bir ülke olabileceğini söyledi.
Antalya’da rekor katılımla düzenlenen Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu’nun (TUSAF), “Global Tarım Politikaları, Gıda ve Enerji” temalı 18.Uluslararası Kongre ve Sergisi’nde önemli konu başlıkları masaya yatırılıyor. “Dünya Tarım Politikalarında Türkiye’nin Oyun Kuruculuğu” başlıklı oturumda konuşan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Ticaret Daire Başkanı Tunç Necipoğlu, Türkiye’nin dünyanın en önemli tahıl ihracatçıları ile ithalatçıları arasında konumlandığına dikkat çekti. Necipoğlu, “Tahıl ihracatçısı ülkeler ağırlıklı olarak ülkemizin kuzeyinde Karadeniz ve Avrupa'da yer alıyor. Net tarım ve gıda ithalatçısı ülkeler ise ülkemizin güneyindeki Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri. Bölgemizde toplam 1,6 trilyon dolarlık tarım ve gıda ürünleri ticaret hacmi bulunuyor.” derken, Türkiye’nin konumu itibariyle tahıl ticaretinde önemli bir potansiyel taşıdığına dikkat çekti. Türkiye’nin 2023 yılı buğday unu ihracatında 3,7 milyon tonla rekor kırdığını, makarna ihracatının da son 5 yıl ortalamasının üzerinde olduğunu dile getiren Necipoğlu, “Türkiye'nin konumu mamul ihracatımız açısından avantaj olarak değerlendirilmektedir.” dedi.
BUĞDAYDA NET DIŞ TİCARET GELİRİ SAĞLANDI
Türkiye’de buğday ekim alanlarındaki azalışın 2023 yılında tersine çevrildiğini ifade eden Tunç Necipoğlu, “Son 23 yılın ortalama üretimi 20 milyon ton. 2023 yılı üretimi son 8 yılın rekoru olan 22 milyon ton seviyesinde.” bilgisini paylaştı.
Türkiye’nin buğday ihracat-ithalat dengesine dair de değerlendirmelerde bulunan Necipoğlu, “2023/24 sezonu Haziran-Aralık arasında 5,1 milyon ton buğday ithalatına karşılık 6,6 milyon ton buğday ihracatı (mamul maddenin buğday karşılığı dahil) gerçekleşmiştir. Son birkaç sezondur buğday dış ticaretimiz miktar olarak açık vermesine karşın değer bazında net dış ticaret geliri sağlamıştır. Sezonun ilk 7 ayı itibariyle miktar bazında yeniden dış ticaret fazlası gözlemlenmektedir. Bu dönemde değer bazında 1.6 milyar dolar ile rekor seviyede ihracat gerçekleştirilmiştir.” diye konuştu.
Necipoğlu, konuşmasında dünya hububat piyasalarını da değerlendirdi. Rusya-Ukrayna savaşı ile rekor seviyeyi gören emtia fiyatlarında Karadeniz tahıl koridoru anlaşması sonrasında genel düşüş trendi gözlendiğini, Ukrayna limanlarından hububat çıkışının devam etmesi, küresel ekonomik durgunluk, yüksek üretim beklentisi ve yüksek devir stokları dolayısıyla fiyatların son bir yılda gerilediğini anlattı. Buğday fiyatlarında yıllık %25-30, arpada %30-40 ve mısırda %30-35 düşüş yaşandığını kaydetti. Ancak iklim riski, jeopolitik riskler ve tahıl ithalatçısı ülkelerde talebin devam ettiğini hatırlattı.
LİSANSLI DEPOCULUKTA BÜYÜK ATILIM
Tarım Ürünleri Lisanslı Depo ve Yetkili Sınıflandırıcı Şirketleri Derneği (LİDAŞDER) Genel Sekreteri Hikmet Özkan da oturumda lisanslı depoculukta mevcut durum ve sektörde gelecek hedeflerine yönelik bir sunum yaptı. Özkan, lisanslı depoculukta 2011 yılından bu yana sevindirici bir seviyeye gelindiğini söyleyerek, Türkiye’de lisanslı depoculuk kapasitesinin 10 milyon tonu aştığını, hedef kapasitenin ise 2030 itibariyle 20 milyon ton olduğunu kaydetti.
Özkan, lisanslı depoculuğun sektöre katkılarını şöyle sıraladı:
- Ürünlerin kayıt altına alınması.
- Ürünlerin modern ve sağlıklı depolarda depolanması.
- Laboratuvar ortamında analiz ve sınıflandırma
- Miktar ve kalite kayıplarının önlenmesi.
- TÜRİB platformunda elektronik ortamda kolay alım satımının yapılması.
- Depo ve finansman ihtiyacının karşılanması.
- Üreticilerin ürününü daha iyi fiyata satması.
- Küresel risklerde yeterli depo kapasitesi ve arz güvenliğinin sağlanması.
Hububat, bakliyat ve yağlı tohumların sözleşmeli üretim modelinde, lisanslı depoların kullanılabileceğini dile getiren Özkan, lisanslı depoculukla ilgili bazı talepleri de şu şekilde özetledi:
- Çiftçilere verilen depo kira, analiz ve nakliye destekleri artırılmalı, süresi uzatılmalı ve bürokrasi azaltılmalı.
- Mevcut fire oranı yükseltilmeli, bölgelere ve ürüne göre düzenlenerek süresi 2 yıla çıkarılmalı.
- Yetkili sınıflandırıcı analiz ücretleri MKS sistemi üzerinden tahsil edilmelidir.
SÖZLEŞMELİ VE PLANLI TARIMSAL ÜRETİMİN UN SANAYİSİNE KATKISI
Frankfurt School Kıdemli Tarım Uzmanı İbrahim Oğuz da sunumunda tarımsal üretim planlaması modellerini anlattı. Türkiye’nin tarım ve gıda politikalarında planlı, sürdürülebilir, şeffaf ve öngörülebilir üretim yapabilmesi halinde yeni yüzyılda oyun kurucu bir ülke olabileceğini söyledi. Oğuz, “Ülkemiz koşullarına özgü tarımsal üretimi planlayabilirsek ülke tarımı rekabetçi, sürdürülebilir ve İzlenebilir üretim ile büyük bir ivme kazandırabilir. Bazı ürünlerde dünya çapında politika yapıcı konuma yükselebiliriz. Tek yapmamız gereken planlamayı, tarımın üretici ve sektör paydaşları için ekonomik bir iş kolu gerçeği ile toplum menfaatlerini gözeten anlayışı ile ortak paydalar yaratmak olmalıdır.” diye konuştu.
İbrahim Oğuz, ayrıca sözleşmeli ve planlı tarımsal üretimin un sanayicisi açısından etkilerini şu şekilde sıraladı:
- Buğday üretim rekoltesi artabilir.
- Ürün kalitesinin yükseltilmesinde etkisi olabilir.
- Sürdürülebilir hammadde tedariki sağlayabilir.
- Orta ve uzun vadede daha ekonomik buğday temin özelliği artabilir.
- Kriz dönemlerinde ham maddeye erişimi kolaylaştırabilir.