BLOG

Türk unu için yeni yol haritası

03 Eylül 202511 dk okuma

Röportaj: Mustafa Yağmurlu

Un ihracatında dünya lideri olan Türkiye’nin bu konumunu koruması; yalnızca kaliteyle değil, strateji, dönüşüm ve ortak vizyonla mümkün. TUSAF Başkanı Mehmet Mesut Çakmak, Değirmenci’ye verdiği özel röportajda sektörün yeni dönem yol haritasını, yerli buğdayla ihracat hedefini, genç kuşaklara aktarılacak tecrübenin önemini ve sürdürülebilir üretim için dijitalleşme ile yeşil dönüşümden oluşan ikiz dönüşüm ihtiyacını vurguluyor. “Liderliği korumak, çok daha fazla özveri, esneklik ve yenilik gerektiriyor” diyen Çakmak, küresel rekabetten iklim risklerine, ihracat stratejilerinden üretim planlamasına kadar sektörün öncelikli gündemini samimi ve net ifadelerle değerlendiriyor.

Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu’nun (TUSAF) yeni başkanı Mehmet Mesut Çakmak, Türkiye’nin un ihracatındaki liderliğini koruma mücadelesi, artan küresel rekabet, iklim krizinin etkileri ve sektörün yapısal dönüşüm süreci içinde, tecrübesi ve birleştirici vizyonuyla öne çıkıyor. Çakmak, “Biz bu sektörde ‘ben’ değil, ‘biz’ deriz. Ve birlikte hareket ettiğimizde, altından kalkamayacağımız hiçbir sorun yoktur,” ifadeleriyle bu yaklaşımı özetliyor.

TUSAF Başkanı Mehmet Mesut Çakmak

Sektörün yarım asırlık duayen ismi Çakmak, Değirmenci’ye verdiği özel röportajda, TUSAF’ta 2025–2028 dönemine yönelik yol haritasını net çizgilerle ortaya koyuyor: Çalışma grupları ile sahadaki sorunlara doğrudan çözüm aramak, karar alıcılara ses olmak, un ihracatındaki liderliği korumak ve sektörün dijitalleşme, iklim ve lojistik gibi alanlardaki yeni gerçekliklere adapte olmasını sağlamak. 

Çakmak, röportajda un ticaretinde Rusya ve Mısır’dan gelen rekabet baskısından, Irak pazarındaki haksız vergilendirmelere; Suriye’de doğan yeni fırsatlardan, su kıtlığına karşı üretim planlamasının önemine kadar pek çok kritik başlığa değiniyor.

“Dünya un ihracat liderliği kolay kazanılmadı, ama korumak çok daha büyük bir özveri, esneklik ve yenilik gerektiriyor,” diyen Çakmak, sektörün yerli buğdayla ihracat yapma hayalini, genç kuşaklara aktarılacak tecrübenin önemini ve sürdürülebilir üretim için dijitalleşme ile yeşil dönüşümden oluşan ikiz dönüşüm ihtiyacını açık bir çağrı olarak vurguluyor.

Sayın Başkan, öncelikle sizi tebrik ederiz. Duayen bir ismin, sektörün bu zorlu döneminde TUSAF başkanlığı görevine seçilmesini sektör adına büyük bir şans olarak görüyoruz. Bu zor süreçte sektörünüz için öncelikli hedefleriniz neler olacak? Federasyonun yeni dönem yol haritasını nasıl şekillendirmeyi planlıyorsunuz?

Öncelikle nazik tebriğiniz için çok teşekkür ederim. Daha önce görev yapan tüm başkanlarıma da buradan şükranlarımı sunuyorum. Sivil toplum kuruluşlarındaki görevleri bir bayrak yarışı olarak görüyorum. 2004 yılından beri faaliyet gösteren federasyonumuzun kurucu üyelerinden biri olarak, bugün bu bayrağı devralmış olmaktan onur duyuyorum. Şahsım olarak ben de bilgi birikimim ve tecrübelerimle, yönetim kurulumuzdaki çalışma arkadaşlarımızla birlikte 2025-2028 döneminde de her türlü zorluğun üstesinden gelebileceğimize inanmaktayım. 

Bizler gıdamızın ayrılmaz bir parçasının sanayici kesimi olarak, hem üyelerimizi ve sektör paydaşlarımızı hem de üretici kesimimiz ile ilgili kamu kurumları ve karar alıcılar ile sürekli dirsek teması halindeyiz. Bu kapsamda sektörün sorunlarına çözüm önerileri getirmek ve lokomotifin her bir dişlisinin aktif çalışması için göreve geldiğimiz ilk günden itibaren başkan yardımcıları ve yönetim kurulu ile birlikte çalışma grupları oluşturarak, her bir problemi ve oluşabilecek tehditleri yakından gözlemliyor ve raporluyor ve ilgili makamlara bizzat iletiyoruz. Bu yeni dönemde en küçük işletmeden en büyüğüne kadar her bir sanayicimizin sorunlarını dinleyip, sektörün güçlenerek büyümesi için elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyeceğimizin altını çizmek isterim.


Türkiye uzun yıllardır dünyanın lider un ihracatçısı konumunda. Ancak son dönemde özellikle Mısır ve Rusya’nın bazı pazarlarda Türkiye’nin önüne geçtiğini görüyoruz. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye kaybettiği pazarları geri kazanmak için nasıl bir strateji izlemeli?

Türkiye un ihracatında son 12 yıldır lider konumunda bulunarak, birinci sırada yer almaktadır. 2024 yılının haziran ayında alınan ve kademeli olarak 2025 Mart ayına kadar devam eden dış ticaret tedbirleri kapsamında getirilen kısıtlamalar, un ihracatında %40’lara varan bir düşüşe sebebiyet verse de, kısıtlamaların kaldırılmasının ardından piyasa kendi dengesine yavaş da olsa dönmeye başladı. Bu olumsuz şartlara rağmen elbette ki bu seneyi de lider olarak kapatacağımıza inanıyorum. 

Özellikle Rusya ve Mısır’ın pazarlarımıza girdiğini görmekteyiz. Rusya hammadde avantajını kullanarak, pazardan pay almak istemektedir. Rusya, 2024 yılını 1 milyon tonun üzerinde bir un ihracat rakamıyla kapattı. Mısır’ın da Afrika bölgesinde vergi ve işçi avantajlarını kullanarak pazardan pay aldığını görüyoruz. Biz de Türk un sanayicisi olarak kalitemiz ve kâr marjlarımızdan fedakârlık ederek pazarlarımızı kaptırmamaya çalışıyor ve yeni pazarlar oluşturmaya çalışıyoruz.

Özellikle Orta Doğu ve Afrika pazarlarında ciddi bir rekabet yaşanıyor. Türkiye’nin bu bölgelere yönelik ihracat stratejisinde ne tür değişikliklere ihtiyaç var?

Dünyanın her tarafında rekabet yaşanmaktadır. Biz Türkiye un sanayicisi olarak, bu pazarlardan çıkmamak adına, kalite ve lojistik avantajımızı kullanarak gereken önlemleri almaya çalışıyoruz.

Komşu ülkelerdeki jeopolitik gelişmeler, savaşlar ve ticaret kısıtlamaları un ihracatımızı nasıl etkiliyor? Alternatif pazar arayışlarınızda hangi bölgelere yöneliyorsunuz? Irak ve Suriye gibi kritik pazarlarda güncel durum nedir?

Komşu ülkeler ile ilgili yılların verdiği tecrübe ve özveri neticesinde özellikle Irak ve Suriye pazarında bulunmaktayız. Irak merkezi hükümetinin ve Kuzey Irak hükümetinin anlaşmazlıklarından dolayı, şu an Irak’a gönderdiğimiz undan yasal olmayan bir şekilde ton başına 120 USD vergi ödemekteyiz. Irak’ta yerleşik bazı şirketlerin vergisiz hammadde tedarikinden dolayı, bunu avantaja çevirdiklerini görüyoruz. Türk un sanayicisi olarak, bu nedenlerden dolayı biraz ivme kaybettik. Ancak halen Irak en büyük pazarlarımızdan birisi. Buradaki en önemli silahımız kalitemiz. 

Suriye’ye ise savaş zamanından beri az da olsa ihracat yapmaktaydık. Ancak Aralık 2024’te Suriye’de hükümet değişikliği ile birlikte Türkiye un sanayicileri olarak bu ülkede daha aktif bir duruma gelmiş bulunmaktayız. Burada pazar payımızın bu yıl daha da artacağını öngörüyorum.


Son yıllarda bazı ülkelerin doğrudan un yerine buğday ithalatına yönelmesi dikkat çekiyor. Bu eğilim Türkiye’nin un ihracatını nasıl etkiliyor? Bu değişime karşı nasıl bir pozisyon alınmalı?

Dünya un pazarı bellidir. Bazı ülkelerin makine parkı alarak tesis kurmaları doğaldır. Zaman içinde biraz daha gelişme gösteren ülkelerin yeni kurdukları tesisler ile dünya un pazarından pay alacaklarını düşünüyoruz. Burada da bazı sanayici arkadaşların yatırım yaptıklarını gururla izlemekteyiz. Un ihracatı yapmış olduğumuz ülkeler kendi üretim tesislerini kuruyor olsalar da Türk unu kalitesiyle her zaman fark yaratıp, tercih sebebi haline geliyor.

Dünya genelinde özellikle gelişmiş pazarlarda ‘tam tahıllı’, ‘glutensiz’, ‘organik’ gibi nitelikli unlara olan talep artıyor. Türk un sektörü bu niş pazarlara uyum sağlamakta yeterince hızlı mı? Bu alanlara yönelik planlarınız neler?

Türk un sanayicisi dünyanın en güzel ve kaliteli ununu üretmektedir. Tam tahıllı, glütensiz ve organik gibi nitelikli unlara olan artan talep karşısında, Türk un sektöründeki bazı sanayicilerimiz Ar-Ge çalışmaları ve araştırmalar yapmaktadır. Sektörümüzün, şimdiden başlayan ve gelecekte de devam edecek olan bu talepleri başarıyla karşılayacağına inanıyorum.

Dünya un ticaretinde önümüzdeki 5 ila 10 yılı şekillendirecek en kritik gelişmeler ve trendler sizce neler olabilir? Türkiye bu yeni dengede nerede konumlanabilir?

Gelecek 5 – 10 yıl içinde dünya un ticaretinde dengeleri değiştirecek iki handikap olacaktır. Bu sadece bizim sanayimiz için değil, tüm üretim kesimini ve lojistik ağları da etkileyecek olan su ve kuraklık sorunu. Burada önümüzdeki 10 yıl gibi kısa bir sürede karşı karşıya kalacağımız bu sorunları derinden analiz etmeli ve üretim şekillerimizi buna göre adapte etmeliyiz. Dünyada da ülkemizde de tarım politikaları değişiyor. Artık ülkeler suyu merkeze alan üretim planlamaları yapıyor. Gıda arz güvenliğini konuşurken, su güvenliği de artık en önemli mücadelelerimizden biri olacak.

Bir diğer önemli sorun ise özellikle Orta Doğu’da politik sebeplerle yaşanan bölgesel savaşlar. Burada gıda tedariğinin tüm siyasi gerilimlerden uzak ve gıdaya erişimin herkesin hakkı olduğunun unutulmaması şart.


Türk un sanayisinin yıllık üretim kapasitesi nedir? Bu kapasitenin ne kadarı ihracata yönlendirilebiliyor? Bölgesel bazda yaptığınız çalışmada nasıl sonuçlar elde ettiniz? Sizi şaşırtan veriler oldu mu?

Türk un sanayisinin yıllık kurulu üretim kapasitesinin uzun yıllar ortalamasının 30 milyon ton civarında olduğunu söylemek mümkün. Ancak sektörümüz yaklaşık %50-60 aktif kapasiteyle çalışıyor. Özellikle son 2 yıllık verilerde kapasitelerimizin uzun yıllar ortalamasının %25 altına düştüğünü görüyoruz. Bizler de TUSAF olarak 8 bölge derneğimiz ve başkanlıklarımızla birlikte Türk un sanayisi adına bir veritabanı çalışması başlattık. Sonuçları birkaç ay içerisinde sektör paydaşlarımız ve ilgili kurumlarla rapor haline getirip paylaşacağız. Burada emeği geçen tüm dernek başkanlarımıza ve genel sekreterlerimize teşekkür ederim.

Türkiye kurak geçen bir dönemin ardından başladığı buğday hasadını tamamlamak üzere. İzlenimleriniz neler? Kalite ve rekolte açısından beklentiler karşılandı mı? İklim koşullarının etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle 2025 hasat döneminin ülkemize, milletimize, çiftçimize, sektörümüze ve tüm paydaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Maalesef bu sezonu, bir önceki yıla göre % 25 ila %30 kayıpla kapatacağımızı düşünmekteyiz. Bölgelerimizden gelen bilgiler neticesinde kalite ilgili şimdilik bir sıkıntı görünmemektedir. Ancak TUSAF olarak, rekolte eksikliği ile ilgili önümüzdeki dönemlerde, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ile birlikte bir çalışma yapmayı düşünmekteyiz. Buğday arzında bir sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum. Elimizdeki stoklar ve TMO’nun stokları ile birlikte kendi kendimize yeteceğimizi düşünüyorum. İhtiyaç duyulur ise ithalat yapacağımızı düşünmekteyiz.

Türkiye’nin buğday tedarikinde nasıl bir üretim planlamasına ihtiyaç var? Son yıllarda artan durum buğdayı üretimi sayesinde makarna sektörünün ithalata bağımlığı kalmadı. Un sektörü açısından hem dünya pazarlarıyla rekabet hem de kendi buğdayıyla üretim yapması adına nasıl bir sistem olmalı?

TUSAF olarak bizlerin de en büyük hayali yerli buğdayımızla un ihracat şampiyonu olmak. Ancak burada önemli birkaç hususa dikkat etmek gerekiyor. Öncelikle yurt dışı piyasa fiyatlarına yakın uygun fiyat ile hammadde tedariği sağlayabilmek. Şu an ekmeklik buğdayda yurt dışı piyasaları ile aramızda % 35 ila % 40 fiyat farkı bulunmakta. Bir diğer husus ise kalite. Kalitemiz her geçen gün artsa da tüm sanayicilerimiz için yeterli seviyede değil. 

Makarnalık buğdayda ise durum biraz farklı. Türkiye’de üretilen kaliteli durum buğdayı ile yurtdışı durum buğdayı hemen hemen eşdeğer pozisyonda. Şu an makarna sektörünün ithalat ihtiyacı olmadığını düşünmekteyiz. 


TMO alım fiyatları ve müdahale politikaları un sanayicilerini ve ihracatçıları nasıl etkiliyor? Sektörün bu konuda beklentileri neler?

TMO’nun haziran ayı başlarında açıkladığı taban fiyatların, hem çiftçiyi, hem sanayiciyi belirli bir noktada buluşturduğuna şahit olmaktayız. Rekoltenin bu yıl düşük olması ve sektörün daha az stokla çalışması sebebiyle bu yıl sanayicilerimiz daha çok alım yaparak, üreticilerimize destek sağlayıp, TMO’nun üzerindeki yükü biraz daha hafifletecektir.

Son yıllarda yapay zeka, dijitalleşme, otomasyon ve sürdürülebilirlik kavramları un sanayinde daha fazla gündeme geliyor. Türk un sanayisi bu dönüşüme ne ölçüde ayak uydurabiliyor? Bu süreçte karşılaşılan zorluklar ve fırsatlar neler?

Sektörümüzde şu anda birçok işletme dijitalleşme, otomasyon ve el değmeden üretim süreçlerini uygulamaktadır. Bu konuda gerekli çalışmaları yapan tüm sanayici arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çağa ayak uyduramayan geri kalmaya mahkumdur. Kaybolup gider. Sektördeki arkadaşlarım çağın daha ileri seviyesinde üretim yapmak için gerekli Ar-Ge çalışmalarını ve araştırmalarını yapmaktadır. Birçok fabrikamızın karbon ayak izini azaltma ve yeşil dönüşüme girdiğini görüyorum. Bu süreçte bazı zorluklarla karşı karşıya kalınsa da, sektörümüzün bu zorlukları aşıp, başarı ile bu süreci geçeceğine inanıyorum.

Burada biz sanayiciler başta olmak üzere ikiz dönüşümle tüm değirmen sektörünün yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptıkları yatırımların arttığını görmek sektörümüzün geleceği adına bizleri mutlu etmekte ve her geçen gün, tarım ve gıdanın sürdürülebilirliği için farkındalıkları artırmaktadır. Bu noktada Ar-Ge’den Ür-Ge’ye geçişin bir an önce sağlanması gerektiği düşüncesindeyim. Ve bu da kamu ve özel sektörün işbirliği ile olacaktır.


Türkiye’de değirmen makineleri sektörü de tıpkı un sanayisi gibi güçlü bir yapıya sahip. Türkiye’nin en uzak bölgelerindeki tesislerde bile dünya standartlarında ekipmanlar görüyoruz. Bu sektöre ilişkin değerlendirmeniz nedir? Federasyon olarak bu alandaki iş birliklerinden nasıl faydalanıyorsunuz?

Türkiye makine sanayi sektörünün başarılarını gururla izlemekteyim. Bizler, makine sanayicileri ile birlikte aynı lokomotifin dişlileriyiz. Bilindiği üzere, dünyada un ihracatında 1. sırada, değirmen makineleri ihracatında ise 2. sırada yer alıyoruz. Buradaki başarıların arz ve talebe göre birlikte şekillendiriyor ve dünyaya adımızı altın harflerle yazıyoruz. Makine sanayicileri ile fuar ve kongrelerde bir araya gelerek, sorunlarımızı karşılıklı sevgi-saygı çerçevesinde fikir alışverişi yaparak çözüyoruz. Un sektörünün ihtiyaçları hakkında makine sanayicileri ile çalışmalar yapıyoruz.

Un sanayii, genç nesil için ne kadar cazip bir alan? Geleceğin un sanayicisini nasıl tanımlarsınız? Yeni dönemde hangi yetkinlikler öne çıkacak?

Tük un sanayisinde yönetim genellikle babadan oğula devrederek sürdürülmektedir. Sektörümüzde birinci, ikinci ve üçüncü kuşak arkadaşlar bulunmaktadır. Burada gençlere daha çok iş düşmektedir. Genç neslin eğitimli, bilgili ve donanımlı olacağından hiç şüphem yoktur. Bizler büyük kuşak olarak tecrübelerimizi gençlere aktarmaktayız. Birlikte sektördeki sorunları gidermek adına Ar-Ge, inovasyon ve markalaşma konularında çalışmalar yapılmaktadır.

Üretim modellerimizde bu yenilikçi yaklaşımlarla verim ve kaliteyi artırırken gençlerin de üretim zincirine dahil edilmesi tarımın en önemli sorunlarından birisi olan istihdam adına da büyük önem taşıyor. Tarım gibi geleneksel bir sektörde gençlerin ilgisini çekmek büyük yeni bir vizyon gerektiriyor olacak. 

Federasyon olarak ‘Türk Unu’ markasını küresel bir kalite standardına dönüştürmek gibi bir hedefiniz var mı? Bu doğrultuda ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

Federasyon olarak yönetim kurulu ile birlikte tüm paydaşlarımızı dinç tutmak ve sorunlarını gidermek adına devlet nezdinde çalışmalar yürütüyoruz. Önümüzü görmek adına, hocalarımızdan alacağımız bilgiler doğrultusunda, Ar-Ge, bilişim, markalaşma gibi konularda eğitimlerle üyelerimizi belli bir noktaya getirip, gelecek nesilleri şekillendirmek arzusundayız.

Sektörün uzun vadeli rekabetçiliğini artırmak adına, ‘sektörün Mesut abisi’ ve duayen bir iş insanı olarak sanayicilere ve genç girişimcilere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

Sektörün Mesut abisi olarak gençlere tavsiyem, iyi bir eğitim alıp, araştırmayı, öğrenmeyi ve işlerini çok iyi yapmalarıdır. Bu işin en büyük hilesi dürüstlüktür. Siz dürüst olursanız; hem kendinize, hem ailenize, hem tüm paydaşlara vizyon katarak, büyük başarılar elde edeceğinize inanıyorum. Her zaman ‘ben’ yerine ‘biz’ demeliyiz. ‘Biz’ dediğimizde altından kalkılamayacak bir sorun olmayacaktır. Sadece lokal olarak bir bölgenin veya bir şirketin başarılı olması bize yetmez, tüm sanayicilerimizin başarılı olmasını arzu etmeliyiz.

Son olarak, özellikle değinmek istediğiniz, sektörle paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?

Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Sektörümüzdeki tüm paydaşlarla birlikte sevgi ve saygıyı ön plana çıkarıp, daha çok çalışıp, daha çok emek sarf ederek, bayrağımızı zirveye dikeceğimizi umut ediyorum.

Sektör paydaşlarımızla bir araya geldiğimiz etkinlikleri oldukça önemli ve verimli görüyorum. Bu kapsamda, federasyonumuz çatısı altında faaliyetlerini sürdüren derneklerimizin sırasıyla gerçekleştirdiği hasat sonrası sektör değerlendirme toplantımızı, bu yıl Çukurova Un Sanayicileri Derneği (ÇUSD) ve Güneydoğu Un Sanayicileri Derneği (GUSAD) ev sahipliğinde ‘’Hasat Sonrası Gelecek Projeksiyonları’’ temasıyla 2-5 Ekim 2025 tarihlerinde Gaziantep’te gerçekleştireceğiz. Güzel kadim şehrimizin tarihini de gezip göreceğimiz, unutulmaz tatlar edineceğimiz ve sektörün nabzının tutulacağı bu önemli etkinlikte tüm sektör paydaşlarımızı ağırlamaktan onur duyacağımı belirtmek isterim.

Röportaj Kategorisindeki Yazılar
15 Mart 20164 dk okuma

Miska KUUSELA, Helsinki Mills: “Gelecekteki büyümemiz ihracat ve yulaf ile olacak”

“Finlandiya, gıda olarak kaliteli yulaf üretiminde dünyanın bir numaralı üreticilerinden biridir. B...

12 Ocak 20152 dk okuma

Elakhal Mills Co., Sherif Essam Hegazi: “Mısır’ın buğday silolarına İhtiyacı var”

Son yıllarda yatırımlarını hızlandıran Mısır merkezli Elakhal Mills Co.’nun sahibi Sherif Essam Heg...