Namık Kemal PARLAK
Editör
Aralık ayında Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs, Türkiye dahil 180’i aşkın ülkeye yayıldı. Hızlı bir şekilde yayılan virüs, yüz binlerce insanın hastalanmasına, binlercesinin ölmesine yol açarken, devletleri de salgını durdurmak üzere olağanüstü tedbirler almaya yöneltti. Salgın, küresel çapta bir sağlık krizinin çok ötesine geçerek, elektronikten otomotive, turizmden taşımacılığa kadar birçok sektörü vurdu. Küresel tedarik zincirleri koptu. Sokağa çıkma yasakları ve seyahat kısıtlamaları sebebiyle New York, Londra, Barcelona ve Brüksel gibi metropoller dahil büyük şehirler sessizliğe gömüldü. Finansal piyasalarda uzun yıllardır görülmeyen şiddette şoklar yaşandı.
Virüsün etkisini gösterdiği hayatî sektörlerden biri de tahıl ticareti ve endüstrisi oldu. Washington’dan İstanbul’a, Madrid’den Bangkok’a, dünyanın dört bir tarafında insanlar un, makarna ve bakliyat gibi temel gıda maddelerini almak için marketlere akın etti. Amerika'nın en büyük perakende zincirlerinden biri olan Walmart, raflarda un bulundurmakta zorluk çekti. Avrupa’nın en büyük tahıl endüstrisine sahip Fransa'da makarna ve un satışları, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre üç kat arttı. Fransız firmalar, değirmenlere buğday sevkiyatı yapacak araç ve değirmenleri tam kapasite çalıştıracak personel bulmakta zorluk yaşadı.
Şimdiden ekonomilere etkisi İkinci Dünya Savaşı yılları ile kıyaslanan salgın, sadece tüketicileri değil, hükümetleri de gıda stoklamak, gıda kaynaklarını güvence altına almak üzere harekete geçirdi. Türkiye’nin ardından dünyanın ikinci büyük un ihracatçısı olan Kazakistan, yurt dışına un satışını en az 15 Nisan’a kadar askıya aldı. Dünyanın en büyük üçüncü pirinç ihracatçısı Vietnam yeni pirinç satış sözleşmelerini geçici olarak durdurdu. Fransa’da hükümet, gıda sektörünü ‘öncelikli stratejik sektör” ilan etti. Dünyanın bir numaralı buğday ihracatçısı Rusya, buğday sevkiyatına yasak getirmeyi gündemine aldı. Rusya şimdilik bu yönde bir karar almasa da buna kapıyı açık bırakarak durumu haftalık olarak değerlendirdiğini duyurdu. En büyük pirinç üreticisi ve tüketicisi olan Çin, bir yıl yetecek büyüklükte pirinç ve buğday stoğuna sahip olmasına rağmen bu mahsullerde yerli üretimi artırmak için üreticisine her zamankinden daha fazla satın alma sözü verdi. Cezayir ve Türkiye gibi önemli buğday ithalatçıları da yeni alımlar için ihaleye çıktı. Fas, buğday ithalat vergilerindeki muafiyeti haziran ortasına kadar uzattı.
Bu gelişmelerle birlikte ABD'nin Chicago emtia borsasında işlem gören vadeli buğday kontratlarının fiyatı, mart ayında % 8'den fazla arttı. Yaşanan bu derin belirsizlik sürecinde ABD doları, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerine karşı yükselişe geçti. Bu da söz konusu ülkelerin genellikle dolar cinsinden fiyatlandırılan buğday ve diğer tahılları satın alma gücünü azalttı.
Tüm bu olup bitenler, “Tahıl tedarik zincirlerini ve ticaret akışlarını daha da bozacak korumacılık dalgasının başlangıcı mı?” sorusunu akıllara getirdi. Uzmanlar, böyle bir sürecin dünya gıda güvenliğini tehdit edeceği uyarısında bulunuyor. Panik alımları, korumacı politikalarla birleştiğinde daha yüksek gıda fiyatları ile karşı karşıya kalabileceğimiz ifade ediliyor. Reuters’a konuşan dünyaca muteber Chatham House analistlerinden Tim Benton, “Hükümetler küresel bir arz olmasını sağlamak için işbirliği içinde çalışmazlar, sadece uluslarını ilk sıraya koyarlarsa, durum daha da kötüleşebilir. Gelecek yıl için panikle alım yapıyorsanız, fiyatlar artacak ve fiyatlar yükseldikçe politika yapıcılar daha fazla panikleyecek” uyarısını yapıyor.
Halbuki ABD Tarım Bakanlığı’nın son istatistiklerine göre dünya bu yıl buğdayda herhangi bir kıtlık yaşamayacak. Küresel yıl sonu buğday stoğu, 287 milyon ton gibi bir rekor kıracak. Geçtiğimiz yıl pirinçte 175.3 milyon ton olan yıl sonu stoğunun ise bu yıl 182.3 milyon ton olması öngörülüyor.
Peki ortada bir arz sorunu yoksa bir gıda krizi riski var mı? Bunun cevabını da FAO’nun kıdemli ekonomistlerinden Abdolreza Abbassian veriyor: “Büyük buğday ve pirinç ithalatçıları mayıs veya haziran aylarında sevkiyat alamayacaklarını düşünürlerse ne olur? İşte küresel bir gıda arzı krizine yol açabilecek şey budur.”