“Bir ülke kendi topraklarında yetiştiremeyeceği ürünleri ithal edebilir, ancak atalarımızın yüzyıllardır topraklarımızda ürettiği ürünleri biz ithal etmemeliyiz. Onun için üretim planlanarak, üretim maliyetleri düşürülerek ve üreticiye para kazandırılarak sürdürülebilir bir üretim yapısının oluşturulması gerekmektedir. Hiçbir ülke beslenmek gibi yaşamsal bir konuyu “nasıl olsa ithal ederim” diyerek, başka bir ülkeye ihale edemez. Her ülkenin kendi topraklarında iç tüketimini karşılayacak kadar üretim yapması gerekmektedir.”
Mehmet REİS - Reis Gıda - Yönetim Kurulu Başkanı
Bugün bakliyatın devi olarak bilinen Reis Gıda 1981 yılında Unkapanı’nda 40 metrekare bir alanda kurucusu Mehmet Reis’in soyismini alarak kuruldu. 1993 yılında Güngören’de yılda 30 bin ton üretim kapasiteli tesisinde, Reis Tarımsal Ürünler A.Ş. olarak yoluna devam eden şirket 2007 yılında İkitelli-Aykosan Sanayi Sitesi’nde, yılda 40 bin ton üretim yapan tesisine geçti. Mayıs 2013’te, İstanbul Esenyurt’ta 9 bin 500 metrekare kapalı alanı kapsayan fabrikasına taşındı ve tesiste yaptığı ilave yatırımla pirinç ve bakliyatta yıllık üretim kapasitesi 70 bin tonu buldu. Bu topraklardan dünyaya yayılan global bir kuru gıda markası olan Reis, Anadolu çiftçisinin el emeği göz nuru olan pirinç ve bakliyat üretimlerini 4 kıtada 22 ülkeye ihraç ediyor.
Yaklaşık 40 yıldır ülkemizde tarım sektöründe hizmet veren Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis ile şirketini ve bakliyat sektörünü konuştuk.
Mehmet Bey, soyadınızı verdiğiniz şirketinizi dev bir marka haline getirdiniz. Bize markanızın doğuş süreci ve yatırımlarınız hakkında bilgi verebilir misinizi?
1957 yılında Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde doğdum. 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. O yıllarda gıda borsası olarak kabul edilen İstanbul Unkapanı’nda pirinç ticareti yapan bir firmada çalışmaya başladım. 7 yıl bu firmada çalıştıktan sonra o piyasada edindiğim tecrübe ve güvenle Reis Ticaret’i kurdum. 1981 yılında “ya markalaşacaksın ya da farklılaşacaksın” sloganıyla yola çıktık. Bakliyatta ilk marka olan firmayız. Kurulduğu günden bugüne gelinen noktada gerekli yatırımlarla farkındalık yaratan Reis gıda, Taşköprü sarımsak fabrikasıyla beraber İstanbul’da bulunan iki fabrikasında 17.000 metrekare üretim tesisinde, Anadolu’nun yerli ve yerel tohumlarından üretilmiş başta pirinç, buğday ve bulgur çeşitleri olmak üzere kırmızı mercimek ve bakliyatlar paketleniyor.
Şirketin ya da markaların başarıları artık sadece ticari büyüklükleri ile değil, topluma hangi oranda fayda sağladıklarıyla ölçülüyor. Tüketiciler hizmetlerinden yararlandıkları ve ürünlerini satın aldıkları markanın yöneticilerden daha yaşanabilir bir dünya için çalışmalar bekliyor. Reis Gıda 1993 yılından bugüne Kurumsal Sosyal Sorumluluk projeleriyle toplumsal sorunlara duyarlı olup sürdürülebilirliliğini sağlamıştır.
İhracat çalışmalarınız nasıl gidiyor? Sizin için en önemli pazar hangisi?
Ulusal ve uluslararası kalite normlarına uygunluğu belgelenmiş olan Reis ürünlerini, 4 kıtada 22 ülkeye ihraç ediyoruz. Anadolu topraklarında yerli tohumlarımızla üretilen, pirinç, bulgur, mercimek, fasulye, nohut gibi kuru bakliyat ürünlerini ‘Reis’ markasıyla, ABD, Fransa, Hollanda ve Almanya gibi dünya tarım ihracatında önde gelen ülkelerin yanı sıra Kanada, İsveç, İngiltere, Finlandiya, Norveç, Danimarka, Belçika, Avusturya, Katar, Azerbaycan, Slovenya, Bosna Hersek, Kuveyt, İsviçre, KKTC, Türk Cumhuriyetler ve Japonya’nın aralarında bulunduğu 4 kıtada 22 ülkede insanların sofralarına ulaştırıyoruz. Türk çiftçisinin el emeği göz nuru ve alın teriyle ürettiği ürünler ‘Reis’ markasıyla dünyaya açılıyor.
Tesislerinizde kullanılan teknolojilerle ilgili bilgi verebilir misiniz?
Sektöre yön veren bir firma olarak değişime ayak uydurmak ve müşteri taleplerini en iyi şekilde karşılamak için son teknolojik makine yatırımlarına devam ediyoruz. Uzmanlaşmış ekimiz ve Ar-Ge çalışmalarımızla sürdürülebilirliği sağlayarak, inovasyon farkındalığıyla rekabet gücümüzü artırıyoruz.
ÖĞRENCİLERE TEHLİKENİN
BOYUTUNU ANLATIYORUM
Öğrencilerler sık sık bir araya gelmenizin sebebi nedir?
Artan şehirleşme ve teknoloji çocuklarımızın toprak, su, orman ve denizin önemini bilmeden tarla ve bahçeyi görmeden büyümelerine neden oluyor. Yaklaşık 40 yıldır ülkemizde tarım sektöründe hizmet veren bir şirketin yönetimi olarak Kurumsal Sosyal Sorumluluk projelerimizle çocuklarımıza küresel iklim değişimi, çevrenin korunması, toprak su bilinci, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği, yerli ve yerel tohumların kıymetinin ve öneminin kavranmasını hedefliyoruz. Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı olarak bugüne kadar 45 üniversite ve öğrenim kurumlarında yaptığım söyleyişilerde bu bilincin yerleşmesini ve sürekliliğini sağlamaya çalışıyorum.
Siz firma olarak daha önce ev yemeklerine dikkat çekmek için bazı kampanyalar düzenlemiştiniz. Ancak son dönemde fast food kültürünün ülkemizde giderek arttığını görüyoruz. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Obezite, tüm dünyada sağlık açısından büyük bir tehdit olarak görülmektedir. Ülkemizde her üç kişiden biri obez. Bilim insanları obezitenin birçok hastalığın ana nedeni olduğunun uyarısını yapmaktadır. Reis Gıda olarak “Obezite” farkındalığına dikkat çekmek için 2009 yılında ilk kez “Geleneksel Lezzetle Sağlıklı Nesiller” sloganıyla obezite mücadelesine başladık. Bu alandaki mücadelemiz Reis Gıda’nın Kurumsal Sosyal Sorumluluk projesi olarak ‘Obezite Önlenebilir’, ‘Abur Cubur Olacağı Budur’, ‘Abur Cubura Karnımız Tok’ kampanyalarıyla devam etti. 2015 yılında ise ‘Ev Yemeği Sofrada, Hesap Ortada’ kampanyası ile ev yemeğinin önemine vurgu yaptık. 2016 yılındaki ‘Evde Yemek Var’ kampanyasını 2017’de ‘Tüm sevdikleriniz sofrada buluşuyorsa hayat işte o zaman tamam’ spotuyla devamlılığını sağlayarak obezite farkındalığını ve ev yemeklerinin önemi vurgulanarak her platformda yineledi. 2018’de de bu kampanyamız devam edecek. Obezite sorunu devam ettiği sürece Reis ailesi olarak, öncülüğünü yaptığımız sosyal sorumluluk projemize devam edeceğiz. Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmenin önemini, dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de her platformda gündeme taşıyacağız.
Ürünleriniz, marketlerdeki ithal ürünlerden pahalı olduğu halde vatandaşın yoğun ilgisiyle karşılaşıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Reis Gıda, tüketicisine sunduğu lezzetlerle son 25 yıl içinde yapılan araştırmalarda marka bilinirliğinde sektöründe birinci sırada ve en güçlü marka konumundadır. 2016 yılında 12 ilde yemek yapmaktan sorumlu 1024 kadınla yapılan araştırma sonuçlarında en güvenilen, en çok tercih ve tavsiye edilen marka sonucuna ulaşılmıştır. Reis için kalitenin ve lezzetin referansı olan bu araştırma sonucu bizlere daha büyük bir sorumluluk katmaktadır. Yerli ürünlerimizin lezzeti ve doğallığı Türk damak tadının alıştığı tatlardır. Bunlar tercih edilmemizde en büyük etkendir.
“NASIL OLSA İTHAL EDERİM” DÜŞÜNCESİ YANLIŞ
Bakliyat sektöründe son dönemde yaşananlar hakkında bize neler söylemek istersiniz? İthalatla ilgili düşüncelerinizi de alabilir miyiz?
Bir ülke kendi topraklarında yetiştiremeyeceği ürünleri ithal edebilir, ancak atalarımızın yüzyıllardır topraklarımızda ürettiği ürünleri biz ithal etmemeliyiz. Onun için üretim planlanarak, maliyetler düşürülerek ve üreticiye para kazandırılarak sürdürülebilir bir üretim yapısının oluşturulması gerekmektedir. Yerli ürünlerimizin lezzeti ve doğallığı Türk damak tadının alıştığı tatlardır. Bunu ithal ürünlerle değiştirmek doğru olmaz. Hiçbir ülke beslenmek gibi yaşamsal bir konuyu ‘nasıl olsa ithal ederim’ diyerek, başka bir ülkeye ihale edemez. Her ülkenin kendi topraklarında iç tüketimini karşılayacak kadar üretim yapması gerekmektedir.
İnsanların temel besin kaynağı Türk mutfağının vazgeçilmez tadı, kırsal kesimin geliri açısından büyük öneme sahip olan hububat, bakliyat ve yağlı tohumların üretiminin artırılması, hem hayvancılık sektörü açısından hem de tarım ve gıdada sürdürülebilirliği sağlayacaktır. Sorunlar tüm paydaşlarca ele alınır, koordinasyon sağlanır, üretimi artırıcı projeler en kısa sürede uygulanırsa ithalat biter, döviz çıkışı sona erer, artan ihracat gelirimizle de dış ticaret açığımız azalır. Çiftçimizin refah seviyesi artar, ülkenin sosyal ve ekonomik açıdan katma değeri daha çok yükselir.
ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA FİYATLARDA
CİDDİ ARTIŞLAR YAŞANACAK
Türkiye bakliyat ithalatı yapmasına rağmen ihracat da yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye 1990 yılında 2 milyon tonu geçen miktarda bakliyat üretimi gerçekleştirmiştir. Ülkemiz bu rakamları aşabilecek altyapıya ve kapasiteye sahiptir. Bu rakamların üzerinde rekolte gerçekleşirse 1,5 milyar doların üzerinde bakliyat ihracatı yapabilir. Ülkemizde yetiştirilen yerli ve yerel tohumlarımızla ürettiğimiz ürünlere büyük talep var. Dünya bakliyat ihracatında ilk sıralarda yer alan Amerika, Kanada, Meksika ve Hindistan’da yetiştirilen kırmızı mercimek, nohut ve fasulye daha ucuz olmasına rağmen ülkemiz topraklarında yetiştirilen ürünler tercih edilmektedir. Türkiye bu talebi dikkate alarak üretim ve ihracat potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmelidir.
Verimli topraklarımız ve bu topraklarımızda en iyi şekilde üretim yapacak çiftçilerimiz var. Bakliyat üreticisi üretim aşamasında desteğin yapılmasını ve maliyetlerin aşağı çekilmesini talep ediyor. Daha nitelikli, verim gücü yüksek ıslah edilmiş tohumlarla üretim konusunda desteklenmesini ve yönlendirmesini istiyor. Bu çerçevede yurt içi tüketim ve dış satım potansiyeli dikkate alınarak her üründen ne kadar üretilmesi gerektiği araştırılıp; ekilecek ürün çeşidi, miktarı belirlenmeli devamında üretim planlaması yapılarak, üretici yönlendirilmeli ve takibi sağlanmalıdır.
Küresel piyasalarda gıda fiyatlarıyla ilgili nasıl bir değişiklik bekliyorsunuz?
Dünyada ürün bolluğu ve ucuz ithalat dönemi sona eriyor. Önümüzdeki yıllarda dünyada gıda fiyatlarında ciddi artışlar yaşanacak. Dünyanın en büyük endişe kaynaklarından biri haline gelen üretim eksikliği ve gıda fiyatlarında artış, ancak üretimi artırarak olumlu hale gelir. Her ülke özellikle stratejik ürünlerde öngörülü davranarak, yaşanacak mücbir sebepleri de göz önüne alarak, halkının gıda güvencesini sağlayabilmek için kendi kendine yetecek üretimi yapmalıdır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ TÜM DÜNYA İÇİN
BÜYÜK TEHLİKE ARZ EDİYOR
Gıda güvenliğiyle yakından ilgili olan iklim değişikliği, nüfus artışı ve tüketimin artması gibi faktörler hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyoruz. Bu konudaki endişeleriniz nedir?
Son yıllarda iklim değişikliğine bağlı olarak mevsimler değişiyor. Yağış dengeleri bozuluyor. Uzun süre yağış olmadığı için kuraklık yaşanıyor. Şiddetli yağışlar nedeniyle de seller oluşuyor. Bilimsel çalışmalar; kuraklık, sel, don, dolu, fırtına, hortum gibi doğal afetlerin daha sık daha şiddetli yaşanacağını gösteriyor. Bilim insanları; “Tüm dünyayı etkileyecek olan küresel kriz, ne petrol, ne enerji ne de finans sektöründe olacak, bu kriz tamamen gıda ve su kaynakları üzerinden kendini gösterecektir.” diyerek geleceğe yönelik endişelerini ifade ediyor. İklim değişikliği nedeniyle oluşabilecek felaket uyarıları yakın gelecek için yazılıyordu ama artık günümüzde yaşanır hale geldi. Olağanüstü iklim olayları artık olağan hale gelmeye başladı.
Dünyada olduğu gibi ülkemizin de küresel iklim değişikliğinin tehditleri ile karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Ekilebilir alanlar azalıyor. Asırlardır bilgi birikimi ile ıslah edilen doğal tohumlarla tamamen doğal şartlarda gerçekleştirilen organik üretim giderek azalıyor. Balık çeşitleri ve yerel tohumlar birer birer yok oluyor.
Dünya nüfusunun arttığı, tarımsal üretim ve gıda arzının azaldığı, küresel gıda krizinin yaşanabileceği endişesinin olduğu bir ortamda, her ülkenin kendi iç tüketimini karşılayacak ve üretimi kalıcı bir şekilde artıracak önlemleri alması gerekmektedir. Bir söz vardır, “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz, çünkü güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır”. Dünyada bir gıda krizi yaşandığında, gıda ihtiyacının nereden ve nasıl karşılanacağı konusu her ülke için çok ciddi bir problemdir. Söz konusu gıda olunca, her ülke kendi vatandaşının yiyecek ihtiyacını karşılayıp halkının gıda güvencesini sağlaması gerekir. İklim değişikliği, nüfus artışı, tüketimin artması, doğal alanların hızla yok edilmesi, bitki ve hayvan sağlığındaki olumsuzluklar geleceğe yönelik en büyük risklerdir.
İklim değişikliğine çözüm getirmeden dünyamızı koruyamayız, insanları doyuramayız. Dünyada giderek artan nüfusun yoksulluk ve açlık çekmeden gıda güvenliğine uygun beslenebilmesi için; üretimin artırılması, israfın en aza indirilmesi, gıdanın temini ve dengeli dağıtılmasına tüm dünya ülkelerinin odaklanması gerekir. Ayrıca bu dünyanın tek sahibi insanlar değildir, diğer canlıların da olduğu unutulmamalıdır.