Prof. Dr. Arzu Tektaş
Uluslararası Ticaret Bölümü
Boğaziçi Üniversitesi
COVİD-19 salgını döneminde arz talep dengesinin sarsılmasına yetersiz üretim ya da kıtlık değil, üretilen ürüne erişimin riske girmesi ve talep değişkenliklerinin yaşattığı belirsizlikler neden oldu. Pandemi dönemi deneyimleri en azından kısa ve orta vadede, ülkeleri küresel ve uzun zincirlerden daha kısa ve bölgesel zincirlere yönlendirecektir. Pandemi sonrası dönemde, bölgesel ve yerel zincirlerin artması ile Çin’in zincirlerdeki rolü azalabilir.
Dünyada ticaret savaşlarının yaşandığı bir dönemde ortaya çıkan pandemi, özellikle küresel tedarik zincirlerini etkileyerek, ülkeleri ve kurumları tedarik zincirilerini gözden geçirmeye yöneltti. Pandemi dönemi en doğru şekilde, VUCA (Volatility (değişkenlik), Uncertainty (belirsizlik), Complexity (karmaşıklık) ve Ambiguity (muğlaklık)) terimi ile ifade edilebilir. VUCA döneminin tedarik zincirlerine etkisi ise özetle, hem arz hem talep şokları yaşanarak zincir kırılganlıklarının ortaya çıkması şeklinde oldu. PwC’nin bu dönemde yaptığı bir araştırma, tedarik zinciri yapılarını değişitirmeyi düşünen işletmelerde önemli artış olduğunu gösteriyor.
Bu dönemde yaşamsal önemi olan tarım-gıda tedarik zincirleinin sürdürülebilirliği özellikle kritik. Tarım-gıda tedarik zincirlerinde arz tarafında başlıca iki risk etmeninden söz edebiliriz. Devletler ülke içindeki arz ve fiyat dengesini korumak, gıda güvencesini sağlamak amacı ile ihracata kısıtlama getirdiler. Örneğin, Avrasya Ekonomik Topluluğu üç aylık bir dönem için ayçiçeği, çavdar, soğan; dünyanın en büyük buğday ihracatçısı olan Rusya da özellikle buğday, arpa, mısır gibi bazı ürünlerin ihracatını sınırladı. Arz tarafında diğer bir risk etmeni de sınırötesi ve şehirlerarası geçişlerde alınan önlemler nedeni ile lojistikte yaşanan aksamalar ve gecikmeler oldu. Talep tarafında ise pandemi başlarında bazı ürünlerde panik alımları nedeni ile yaşanan talep artışları daha sonra farklı alışkanlıklara dönüştü. Ör. başlarda un ve makarna gibi zorunlu gıda ürünlerinde talep patlaması yaşanırken, sonraki evrelerde sokağa çıkma ksıtlaması ile atıştırmalıklara olan talep arttı. Hem üretici hem tüketici tarafında yaşanan belirsizlik ve değişkenlikler zincirlerde öngörülebilirliği ve planlamayı zorlaştırdı. Özetle, salgın döneminde arz talep dengesinin sarsılmasına yetersiz üretim ya da kıtlık değil, üretilen ürüne erişimin riske girmesi ve talep değişkenliklerinin yaşattığı belirsizlikler neden oldu.
Son yıllarda ürün çeşitliliğinde artış, teknolojik gelişmeler ve maliyet yönetimi gibi nedenlerle tedarik zincirleri gittikçe küreselleşti. Hammaddeler ve aramallar çeşitlenerek, ana tedarikçiler ve onların tedarikçileri arttı ve farklı coğrafi bölgelere dağıldı. İthalat kısıtlamaları ve lojistikte aksamalar gibi nedenlerle, pandemi döneminde bu uzun ve dağınık zincir yapılarının kırılganlık riskleri arttı. Bu gibi deneyimler, işletmelere tedarik ve üretimde maliyet düşürmenin yanısıra sürüdürülebilirlik gibi faktörlerlerin de önemini gösterdi. Üretim ve tedarik kanallarını farklı bölgelere çeşitlendirerek riski dağıtan, daha esnek ve çevik tedarik zincirlerine sahip işletmelerin krizi daha iyi yönetebildiklerini söyleyebiliriz.
İşletmeler, zincir yapılarını bu bakış açılarıyla yeniden tasarlıyorlar. Örneğin, girdide tek bir ülkeye bağlı olunması durumunda o ülkenin kısıtlama koyması ile zinciri kırıldığı için tekli zincirler çeşitlendirilerek alternatif zincirler oluşturulmaya çalışılıyor. Alternatif zincirlerin oluşturulmasında, üretim deneyimi, lojistik olanakları, düşük maliyet gibi avantajları olan gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkeler için yeni fırsatlar doğuyor. Zincirlerde tedarik ve üretim aşamalarında ağırlıkla yer alan Çin’e alternatifler yaratılmaya çalışılıyor. Bu koşullar, tarım ve gıdada yerli üretimin güçlendirilmesinin ve özellikle kritik ürünlerde kendine yetmenin önemi artırıyor. Ör. Türkiye buğdayda kendine yetebilmesine rağmen, un ve makarna sanayisi için “ihraç kayıtlı” ithalat yapmakta. Rusya gibi büyük tahıl üreticisi ülkelerin salgından dolayı kota uygulamasına devam etmesi, Türkiye’nin ihracat liderleri arasında olduğu un ve makarna tedarik zincirlerinde kırılmaya neden olabilir ve önemli bir ihracat potansiyeli riske girer. İşte bu gibi kritik ürünler için yerli üretime dayalı ihracatın benimsenmesi ve üretimi artıracak destek ve fiyatlama politikalarının geliştirilmesi stratejik önem taşımaktadır.
Devletler yerli üretimi güçlendirmesinin yanı sıra oluşabilecek uluslararası ticaret fırsatlarını da değerledirmeli ve işbirliklerini güçlendirmelidir. FAO, ülkelerin tarımsal dış ticareti ve gıda değer zinciri faaliyetlerini devam ettirmelerinin önemine dikkat çekmektedir. Pandemi dönemi deneyimleri en azından kısa ve orta vadede, ülkeleri küresel ve uzun zincirlerden daha kısa ve bölgesel zincirlere yönlendirecektir. Pandemi sonrası dönemde, bölgesel ve yerel zincirlerin artması ile Çin’in zincirlerdeki rolü azalabilir ve Türkiye yeni bölgesel gıda zincirlerinde daha fazla yer alarak ihracat hamlesi yapabilir. Ör. salgının uluslararası etkisine rağmen Türkiye’de bazı destekler ve Temassız İhracat Modeli gibi çözümlerle yaş meyve sebze ihracatı kesintiye uğramadan devam etti.
Salgın gibi yüksek belirsizlik ve risk durumlarında ürünlerde stokların sürdürülebilirliği de kritik önemdedir. Arz talep oynaklıklarıyla oluşabilecek arz yetersizlikleri veya aşırı stokları dengelemek açısından özellikle temel ihtiyaçları karşılayacak kapasitede bölgesel tahıl depoları kurarak ve lisanslı depoculuğu yaygınlaştırarak ürünleri korumak ve sürdürülebilir kılmak önemlidir. Bunlara yönelik ihtiyaç ve talebin artması beklenir.
Pandemi döneminde öne çıkan bir diğer nokta da zincir içindeki oyuncular arası iletişimin ve kolektif hareketin artmasının önemlidir. Zincirdeki çiftçiler yeteri kadar ürettiği sürece tarım sanayicileri üretime devam edebilir; diğer taraftan tarımsal arz fazlası oluşur ise sanayiciler bu fazlayı satın alarak işlediği sürece çiftçi ayakta kalabilir. Sanayici talebe yönelik beklentilerle ilgili çiftçilere vereceği mesajlarla zincir içi dengeleri iyileştirebilir. Pandemi ve sonrası dönemde işbirliğini artırmaları, kooperatif gibi örgütlenmeleri etkinleştirmeleri, planlı ve sözleşmeli üretime daha fazla yönelmeleri riskleri azaltacaktır.
Pandemi dönemi, oluşan ihtiyaçları ve talepleri gözlemleyerek uygun yenilikçi çözümler üreten işletmeler önemli fırsatlar yakalayacaktır. Tarım-gıda sektöründe, gıda güvenliği ve gıdanın erişilebilirliği unsurları ön plana çıkmıştır. Bu açılardan gıda sanayicileri verimliliği artıracak, gıda kayıplarını azaltacak yöndeki teknoloji ve dijitalleşme yatırımlarına olabildiğince ağırlık vereceklerdir. Örneğin un üreticisi, tedarik zincirinde blokzincir altyapısı oluşturarak her silo unun üretiminde kullanılan buğdayın tohumunun menşei, kullanılan ilaç ve pestisit oranı, taşıma ve depolama koşulları gibi bilgileri takip edebilir; benzer şekilde bu verileri ve un üretimine yönelik diğer verileri de tüketiciye erişilir kılabilir. Zincirin şeffaf şekilde izlenebilmesi gıda güvenliği sağlamanın yanında aracıları ve zincirdeki ürün kayıplarını da azaltacaktır.
Pandeminin etkilerinden biri de pazar kanallarıyla ilgili değişen eğilimler olmuştur. Hijyen önlemleri, sokağa çıkma kısıtlamları gibi nedenlerle tüketicilerde daha güvenli kanallarla gıdaya erişim ihtiyacı doğdu. Dünyada ve Türkiye’de e-ticaret, pazaryeri ve sanal market tarzı kategorilerde iki üç kat büyüdü. Türkiye’de bu kanallardan alış veriş yapanlarının yaklaşık yarısının yeni müşteriler olması, e-ticaretin pandemi süresinde ve sonrasında gıda tedarik zincirlerinde yer almaya devam edeceğini gösteriyor.
Yüksek tarımsal üretim potansiyeline sahip olan Türkiye, salgın sonrası döneme yönelik olarak yerli üretimini güçlendirecek ve uluslararası gıda zincirlerindeki rolünü artıracak, yeni bölgesel zincirler oluşturacak fırsatlara sahip. Bunun için stratejik ürünlerin belirlenerek sürüdürülebilir üretimin politikalarının geliştirilmesi, sözleşmeli üretimin teşvik edilmesi, tarım arazilerinin ve teknoloji kullanımının artırılması, kooperatiflerin etkinleştirilmesi, sürdürülebilir ve etkin destek ve teşvik mekanizmalarının oluşturulması, bölgesel işbirliklerini artırmaya yönelik politikalar geliştirilmesi önem taşıyor. Bu tarz sürdürülebilir politikalarla, Türkiye arz ve talep dengesini sağlamanın yanı sıra uluslararası ticarette de önemli yeni fırsatlar yaratabilecektir.