Dünya, mevcut tarımsal gıda sistemlerini daha sürdürülebilir ve çevreye duyarlı hale getirmenin önemini anlamaya başlıyor. Bu bağlamda dünya çapında bitki bazlı gıda ürünlerine yönelik tüketici talebi artış gösteriyor. Tükettiğimiz besinler yavaş yavaş daha az hayvansal gıda ürünü içerecek şekilde değişiyor, bu ürünlerin bitki bazlı alternatifleri rağbet görüyor. Bu eğilimle birlikte 2020'de 29,4 milyar dolar bitki bazlı gıda pazarı hacminin, 2030'a kadar 162 milyar dolara ulaşması bekleniyor.
Hızla yükselen dünya nüfusu, tarımsal gıda sistemleri üzerindeki baskıyı daha önce hiç görülmemiş şekilde artırıyor. Günümüzde tüketici davranışları, iklim değişikliği, özellikle pandemi sırasında artan sağlıklı beslenme talebi ve gıda üretiminin çevresel sürdürülebilirlik üzerindeki etkisine dair farkındalık gibi çok sayıda faktöre bağlı olarak değişiyor. Bu faktörler, tüketicilerin gıda satın alma ve tüketim alışkanlıklarındaki değişikliklere yön veriyor. Çevreyi koruma ve sağlıklı beslenme hedefiyle yeni gıda kaynakları ve gıda üretim sistemleri üzerinde çalışılıyor. Bu noktada en dikkat çekici gelişmeler ise hızla genişleyen bitki bazlı gıda sektöründe yaşanıyor.
Dünya genelinde şu anda, artan vejetaryenlik, veganizm ve flexitarian diyet eğilimleriyle bağlantılı olarak bitki bazlı diyetlerin benimsenmesinde artış gözleniyor. Bu eğilim, bitki bazlı alternatif gıda sanayinin gelişimini teşvik ediyor, hayvansal bazlı ürünlerin tadı ve tüketim deneyimini taklit eden çeşitli alternatif ürünlerin geliştirilmesini sağlıyor.
Bitki bazlı süt alternatifleri ve et alternatifleri, dünya çapında çeşitli bölgelerde oldukça popüler ve yaygın hale geldi. Yumurta ve deniz ürünleri için bitki bazlı alternatifler ise biraz geriden geliyor. Küresel hacmi 2020'de 29,4 milyar dolar olan bu sektörün, (özellikle bitki bazlı et alternatifleri ve içecekler), 2030 yılına kadar 162 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bloomberg Intelligence tarafından yapılan bir araştırmaya göre, dünya kaynakları üzerinde baskı yaratan nüfus artışı, bitki bazlı gıda sektörünün büyümesine katkıda bulunacak. Asya-Pasifik bölgesinin, 2030 yılına kadar 4,6 milyar olması beklenen nüfusuyla sınırlı gıda arzı karşısında özellikle savunmasız bölgeler arasında olduğuna dikkat çeken araştırma, “Sonuç olarak bu bölgenin bitki bazlı protein pazarına hakim olması muhtemel. 2020'de 13,5 milyar dolar büyüklüğünde olan Asya-Pasifik bölgesindeki bitki temelli protein pazarı, 2030 yılına kadar 64,8 milyar dolara ulaşacak. Bu bölgedeki pazarın çoğunluğunu yüzde 57’lik oranla süt alternatifi ürünler oluşturacak. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki satışlar 40 milyar dolara ulaşırken, Afrika, Orta Doğu ve Latin Amerika bölgelerinin her birinde de 8-9 milyar dolarlık satış rakamına erişilecek.” öngörüsünde bulunuyor.
Bloomberg Intelligence, alternatif et pazarının da önümüzdeki on yıl içinde 4,2 milyar dolardan 74 milyar dolara yükselmesini öngörüyor. Raporda, bitki bazlı alternatif et pazarındaki büyümenin başlıca itici güçlerinin sağlık ve sürdürülebilirlik faydaları konusundaki farkındalığın artmasının yanı bu ürün grubundaki fiyatlardaki düşüş olduğu ifade ediliyor. Bitki bazlı alternatif et pazarının, agresif bir şekilde büyüyerek 2030 yılına kadar 118 milyar dolara kadar ulaşabileceği aktarılıyor.
Bloomberg Intelligence analisti Jennifer Bartashus, “Yiyecekle ilgili tüketici alışkanlıkları genellikle geçici bir heves olarak gelir ve geçer. Ancak bitki temelli alternatif gıdalara ilgi, kalıcı ve büyüyecek. Bu endüstride genişleyen ürün seçenekleri, dünya çapındaki tüketiciler için bitki temelli gıda alternatiflerinin uzun vadeli bir seçenek haline gelmesine katkıda bulunuyor. Analizimiz, et ve süt ürünleri alternatiflerinin satışları ve pazara girişi artmaya devam ederse, bitki bazlı gıda endüstrisinin hem süpermarketlerde hem de restoranlarda uygulanabilir bir seçenek olarak kök salma potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor. Et ve süt ürünleri alternatifleri, önümüzdeki on yılda küresel pazar payının %5 ve %10'unu elde edebilir.” yorumunda bulunuyor.
ABD merkezli Bitki Bazlı Gıdalar Derneği’nin (Plant Based Foods Association) direktörlerinden Julie Emmett de,“Bitki bazlı gıdaların pazar payındaki sürekli artış dikkat çekici ve bu, değişimin kalıcı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Giderek daha fazla tüketici, kendi değerlerine uygun bitki bazlı seçeneklere yöneliyor. Tüketici endişelerini ciddiye alan sektör, bizi güvenli ve sürdürülebilir bir gıda sistemine daha da yaklaştıran değişimin temel itici gücü olma rolünü aktif olarak benimsiyor.” değerlendirmesini yapıyor.
Bitki bazlı alternatiflerin en büyük avantajlarından biri, ürünün bileşimini teknolojik, beslenme, fonksiyonel ihtiyaçlar ve benzer şekilde tüketici tercihlerini karşılayacak şekilde ayarlamak için daha geniş çeşitlilikte içerik kullanma imkanının olması. Bu nedenle, renk, biçim ve doku vermek için kullanılan içerik ve katkı maddelerine ek olarak, bu ürünlerin bir kısmı aynı zamanda besin içeriğini artırmak ve bazı durumlarda bitki bazlı bileşenler ile ikame edilmesi amaçlanan hayvansal türevli ürünler arasındaki besin farklılıklarını hesaba katmak için vitaminler ve minerallerle takviye edilme eğiliminde.
Et ikameleri üzerine araştırmalar yapan Good Food Institute Araştırma ve Analiz Departmanı Direktörü Karen Formanski, ürün inovasyonunun, bitki bazlı kategorilerin pazardan daha büyük bir pay kazanmaya devam etmesi için kritik öneme sahip olduğuna dikkat çekiyor. Formanski, “Daha fazla tüketicinin bitki bazlı gıdaları daha sık yemesini sağlamak, hayvansal ürünlerle rekabet edebilmek için daha iyi tat ve doku, daha fazla ürün çeşitliliği ve daha fazla satın alınabilirlik ve erişilebilirlik gerektirir. İşletmeler bitki bazlı gıdaların kalıcı gücünü fark ettiğinden, gıda endüstrisi, hayvansal ürünlerle rekabet etmek için bitki bazlı alternatiflerin geniş potansiyelini en üst düzeye çıkarmak için bu fırsatları değerlendirmelidir.” tavsiyesinde bulunuyor.