TABADER, İstanbul’da düzenlediği Uluslararası Un, Yem, Bakliyat Zirvesi’nde sektörün sorunlarını masaya yatırdı. Zirvede, global düzeyde un, yem ve bakliyat sektörlerinin gelecek analizleri yapılarak ileriye dönük stratejik önerilerde bulunuldu. Farklı ülkelerden katılımcıların olması sektörü ilgilendiren sorunlara küresel bir bakışı sağladı.
Son yıllarda dünyanın en büyük sorunlarının başında yer alan gıda ve tahıl/bakliyat konusu önümüzdeki yılların da ana konusu olmaya devam edecek. Bu konuda farkındalık oluşturmak isteyen yerli ve yabancı birçok sivil toplum kuruluşu çözüm önerilerinde bulunuyor. Bu derneklerden biri de Tahıl ve Bakliyat İşleme Teknolojileri, Depolama ve Analiz Sistemleri Derneği (TABADER). Türkiye’de değirmen, tahıl ve bakliyat işleme teknolojileri ile depolama ve analiz sistemleri alanında faaliyet gösteren kurum, firma, girişimci, akademisyen ve araştırmacıları aynı çatı altında toplayan TABADER’in, İDMA 2019 Fuarı’yla eş zamanlı olarak WOW Otel’de düzenlediği Uluslararası Un, Yem, Bakliyat Zirvesi’nde sektörün sorunları masaya yatırıldı.
Un, yem ve bakliyat sektörünün dünya genelinde sorunları, ekonomisi ve geleceğinin değerlendirildiği TABADER-IFP’2019-Uluslararası Un, Yem, Bakliyat Zirvesi’ne Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü Ahmet Güldal, Kazakistan Büyükelçisi Abzal Saparbekuly, Güneydoğu Un Sanayicileri Derneği Başkanı Erhan Özmen, Türkiye Yem Sanayicileri Birliği (Türkiyem-Bir) Başkanı Ülkü Karakuş ve Ukrayna Bakliyat Derneği Başkanı Antonina Sklyarenko panelist olarak katıldı. Zirveyi, yurtdışından 20 civarında dernek başkanı ve çok sayıda delege katılımcı olarak takip etti. Katılımcı dernek başkanları arasında Mısır Değirmencilik Derneği Genel Sekreteri Mahmoud Riyad,Mali-Türkiye İş ve Oryantasyon Merkezi Başkanı Moussa Coulibaly, Romanya Ulusal Un Değirmenciliği ve Fırınlama Endüstrileri Başkan Yardımcısı Turhan Şemsi, Sırbistan Tahıl Birliği Genel Sekreteri Suncica Savovich, Afganistan Ulusal Tohum Derneği Müdürü Ahmad Zaki Fazlı ve Ukrayna Değirmenciler Birliği Başkanı Rodion Rybchinskiy yer aldı. Zirvede, global düzeyde un, yem ve bakliyat sektörlerinin gelecek analizleri yapılarak ileriye dönük stratejik önerilerde bulunuldu. Farklı ülkelerden katılımcıların olması sektörü ilgilendiren sorunlara küresel bir bakışı sağladı.
TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal
WOW Otel’de düzenlenen zirvede TMO’nun ileriye dönük politikalarını anlatan TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal şunları söyledi: “Kuruluşumuz, 1941 yılından 1994 yılına kadar nohut, mercimek ve kuru fasulye alımı yapmıştır. 1994 yılında yayımlanan 5 Nisan Ekonomik kararları gereği kurumumuzun bakliyat alım görevi son bulmuştur. 2018 yılında nohut üretiminin bir önceki yıla göre %34 artışla 630 bin ton, yeşil mercimek üretiminin ise %43 artışla 43 bin ton olarak gerçekleşmesi, artan üretime bağlı olarak piyasa fiyatlarının üreticilerimizi mağdur etmemesi bakımından kurumumuz 25 yıl aradan sonra tekrar bakliyat alımları ile görevlendirilmiştir.
Bu görevlendirme ile 27 Haziran 2018’de nohut alım fiyatı 3.250 TL/ton, 23 Temmuz 2018’de yeşil mercimek alım fiyatı 3.000 TL/ton açıklanmıştır. Böylelikle olası üretici mağduriyeti önlenmiştir. Ayrıca bu fiyatlara ilave olarak Bakanlığımızca ton başına prim, mazot, gübre ve tohum desteği kapsamında 792 TL destek ödemesi yapılmaktadır.
TMO’nun bakliyat alımları ile görevlendirilmesi ve açıklanan fiyatlarla alımlara başlaması ile birlikte hasat başlangıcında 2.500 TL/Ton olan natürel nohut fiyatı 3.250 TL/Ton seviyelerine, 2.500 TL/Ton olan natürel nohut fiyatı 3.250 TL/Ton seviyelerine çıkması sağlanmıştır. TMO, üretici ve tüketiciyi korumak adına gerektiğinde bütün tedbirleri almaktadır. Bakliyat alımları ile üretici mağduriyeti önlenmiş, tüketiciyi korumak adına da elimizdeki nohut stoklarını kalibresine göre 4.0 – 5.50 - 6.5 TL/Kg arasında, yeşil mercimek stoklarını ise 4.5 TL/Kg fiyatlarla perakende olarak satışa sunduk. Kurumumuz satış fiyatları piyasa fiyatları ortalamasının yaklaşık % 40 altında seyretmektedir.”
DÜNYADA BAKLİYAT ÜRETİMİ YÜZDE 50 ARTTI
Ahmet Güldal, zirvede dünya bakliyat piyasalarını da değerlendirdi: “Dünyada 95-100 milyon ton civarında bakliyat üretilmektedir. Dünya bakliyat üretimi son 10 yılda yaklaşık %50 artış göstermiştir. Gıda güvenliğinin tesis edilmesi noktasında, yetersiz beslenen nüfusun protein açığının giderilmesinde önemli ürünlerden biri olduğu için uluslararası kuruluşlarca stratejik ürün kategorisinde değerlendirilmektedir. Dünyanın toplam bakliyat üretiminin %25’ini Hindistan, %10’unu Kanada gerçekleştirmektedir.
Bakliyat toplam ihracatı 20 milyon ton civarında olup son 10 yılda %80 artış göstermiştir. En büyük tedarikçiler olan Kanada ve Avustralya, toplam ihracatın sırasıyla %27 ve % 18’ini gerçekleştirmektedir. Dünya bakliyat ithalatı ise son 10 yılda % 96 oranında artmıştır. En büyük ithalatçılar, Asya ülkeleri olmakla birlikte dünya ithalatının %35’ini Hindistan, %7’sini Çin gerçekleştirmektedir.
Dünya genelinde en çok üretilen bakliyat kuru fasulyedir. 31 milyon ton üretimi, 4,3 milyon ton ihracat ve 3,7 milyon ton ithalat hacmi bulunmaktadır. Dünya kuru fasulye ihracatı son 10 yılda yaklaşık % 60 oranında artış gösterirken, 2017 yılında toplam ihracatın yaklaşık %25’ini Myanmar yapmıştır. ABD, Çin, Arjantin, Kanada ve Etiyopya diğer önemli ihracatçı ülkeler olmuştur. Dünya kuru fasulye ithalatı ise son 10 yılda yaklaşık %50 oranında artarak 3,7 milyon tona ulaşmıştır. Bu ithalatın %15’ini Hindistan, %4’ünü ABD ve diğer ülkeler izlemektedir.
Dünya nohut üretimi 15 milyon ton seviyesinde olup 3,2 milyon ton ihracat, 3,5 milyon ton ithalat hacmi bulunmaktadır. Dünya nohut ihracatının yarısından fazlası (%59) Avustralya tarafından gerçekleştirilmiş, onu sırasıyla ABD %6, Arjantin ve Kanada %5 takip etmiştir. Dünya nohut ithalatında ise 2017 yılı itibariyle Hindistan %45, Pakistan %14 pay ile önde gelen ülkelerdir. Dünyada nohut ithalat miktarı son 10 yılda yaklaşık 4 kat artarak 3,4 milyon tona ulaşmıştır.
Dünya mercimek üretimi 8 milyon ton civarında olup 3,6 milyon ton ihracat, 3,9 milyon ton ithalat hacmi bulunmaktadır. İhracatın %46’sını karşılayan Kanada, 1,6 milyon ton mercimek ihracatı ile lider konumdadır. Dünya mercimek ihracatının %7’sini karşılayan Türkiye, 264 bin ton ihracat ile 4. sırada yer almaktadır. Diğer önemli ülkeler ise Avustralya ve ABD’dir. Ülkelerin yıllar itibariyle ihracat miktarları incelendiğinde; en büyük artışın Avustralya’da olduğu görülmektedir. Türkiye mercimek ihracatı son 10 yılda 2 katına, Avustralya ihracat miktarı ise 8 katına çıkmıştır. Dünya mercimek ithalatında ise %28 pay ile Hindistan lider konumundadır. Hindistan’ı %9 ile Türkiye takip etmektedir.”
BAKLİYATTA İTHALAT DA İHRACAT DA ARTTI
Türkiye bakliyat pazarı ile ilgili görüşlerini de paylaşan Güldal şunları söyledi: “TÜİK 2018 verilerine göre; 2018 yılı bakliyat üretiminin % 51’i nohut, %25’i kırmızı mercimek, %18’i kuru fasulye ve %3’ü yeşil mercimektir. 2017 yılı itibariyle toplam bitkisel üretim değeri 135 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 2017 yılı kuru baklagiller üretim değeri 4,7 milyar TL olup bunun %53,7’lik kısmını nohut, %23,1’lik kısmını kuru fasulye, %20,5’lik kısmını kırmızı mercimek ve %2,1’lik kısmını yeşil mercimek oluşturmaktadır.
2018 yılında 344 milyon dolar değerinde kuru bakliyat ihracatı gerçekleştirmiş olup %54’ü kırmızı mercimek, %30’u nohut, %6’sı kuru fasulye ve %1’i yeşil mercimektir. 2018 yılı 338 milyon dolar değerinde kuru bakliyat ithalatı gerçekleştirmiş olup %41’i kırmızı mercimek, %35’i nohut, %8’i kuru fasulye ve %5’i yeşil mercimektir. Ülkemiz baklagiller ekim alanları son 10 yılda yaklaşık %20 oranında daralmasına rağmen üretim %43 oranında artış göstermiştir. Öte yandan ithalatımız iki kat artmasına rağmen ihracatımızın 3 katına çıktığı görülmektedir.
Nohut üretimimiz son 10 yılda % 22 oranında artmış olup özellikle 2018 yılında üretimimizin tüketim rakamının üzerine çıktığı ve net ihracatçı konuma geçtiğimiz görülmektedir. 2018 yılı toplam nohut ithalatı 93 bin ton (119 milyon$), ihracatı 117 bin tondur (102 milyon$)”
TMO’nun ülkemiz ve dünya piyasalarına bakışını da değerlendiren TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal, nüfus artışı, kentleşme, iklim değişiklikleri gibi değişkenlerin etkisiyle dünyada tarım ve gıda sektörünün giderek daha stratejik hale geldiğini ifade etti. Güldal, hububat ve baklagillerin temel gıda ürünleri olması nedeniyle tarımsal üretimde ayrıca dikkat çekilmesi gereken ürünler arasında yer aldığını kaydetti. Güldal şunları söyledi: “Ülkemiz öncelikle jeopolitik konumu itibariyle bölgesinde stratejik pozisyonda yer alan bir ülkedir. Tarımsal ürün ihracat ve ithalat bölgelerinin geçiş noktasındadır. Kuzeyimizde yer alan Rusya, Ukrayna ve Kazakistan gibi BDT ülkeleri son 10-15 yılda hububat üretim ve ticaretinde üst sıralara yükselmişler ve dünyanın önemli bir bölümüne ürün tedarik eder duruma gelmişlerdir. Örneğin Rusya 1990’larda net hububat ithalatçısıyken şu an hububat ihracatında lider ülke durumundadır. Özellikle ABD’nin buğday pazarlarına zaman içerisinde hakim olmuş ve hububat ticaret dengelerini değiştirmiştir.
Güneyimizdeki ülkeler ise en büyük hububat ithalatçıları olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleridir. Bu kapsamda dünyada dönen yaklaşık 2 trilyon dolarlık gıda ve tarımsal ürün ihracatının beşte birine tekabül eden yaklaşık 415 milyar dolarlık ürün akışı ülkemiz etrafında gerçekleşmektedir. Bu ticaretin tam ortasında yer alan ülkemiz, bugüne kadar konumunu iyi değerlendirmiş ve mamul madde ihracatında önemli bir yere gelmiştir. Sadece buğday mamullerinde değil, kanatlı sektörünün ihracatında da ciddi ilerleme kaydedilmiştir. Nitekim son 10 yılda un ihracatımız 2 katına, makarna ihracatımız 6 katına, yumurta ve beyaz et ihracatımız 4 katına çıkmıştır. Bundan sonraki süreçte de ülkemizin mamul madde ihracatını arttırmaya yönelik çalışmaların yürütülmesinin hem ülkemiz ekonomisine sağlayacağı katma değer açısından hem de Türk ürünlerinin değerinin artması açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Öte yandan stratejik konumunun, ülkemizin transit ticaretin merkezi haline gelmesi ve lojistik yatırımlarla desteklenerek bölgesinde bir üs niteliğine sahip olması açısından da bir avantaj olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.”
40 MİLYON TONLUK ÖĞÜTME KAPASİTEMİZİN 18 MİLYONU KULLANILIYOR
GUSAD Başkanı Erhan Özmen
Zirvede “Un Sektörü, Ekonomisi ve Geleceği” konulu bir sunum yapan Güneydoğu Un Sanayicileri Derneği Başkanı Erhan Özmen şu değerlendirmeleri yaptı: “Bildiğiniz gibi bu ülke, son beş yıldır dünya un ticaretine çok önemli değer katan ve katkı veren bir konuma geldi. Diğer bir taraftan, makine sanayii. Türkiye’de makine teknolojileri büyük potansiyele sahip bir sektörümüzdür. Bu sektör Türkiye ihracatının yüzde 10’unu gerçekleştiriyor. 16-17 milyar dolara ulaşan bir ihracat büyüklüğüne eriştiler.
715 tesisin bulunduğu ülkemizde un sanayinde kurulu yıllık kapasite 40 milyon ton buğday kırma seviyeni ulaşmıştır. 32 milyon ton kapasiteli 475 tesis aktif olarak çalışırken, 8 milyon ton kapasiteli 240 tesis pasif durumda, yani kapandı. Bu 32 milyon ton kapasitelik hali hazırda çalışır durumdaki yıllık aktif kapasitenin buğday kırma miktarı 18 milyon ton civarındadır. Mevcut kapasitenin yıllık 14 milyon ton buğday kırma bölümü, yani yüzde 43’lük kısmı atıl kapasite olarak duruyor.
Kapasitemizin yüzde 57’si kullanılarak kırılan 18 milyon ton buğdayın 13 milyon tonu iç pazarda kullanılıyor. Yüzde 28’ine denk gelen 5 milyon tonluk buğday kırma kapasitesi ile ihracat yapılmaktadır.
Dünya un ticaretine baktığımızda ise 12 milyon tonluk bir pazar olduğu görülüyor. Son 6 yıldır pazarı domine eden Türkiye yıllık 3 milyon 500 bin ton un ihracatı gerçekleştiriyor. Türkiye’nin ardından 2 milyon 500 bin ton ile Kazakistan gelirken AB ülkeleri 1 milyon 500 bin ton un ihracatına imza atıyor. AB ülkelerini Arjantin, Ukrayna, ABD, Kanada ve Hindistan takip ediyor.
Dünya un ihracatında yıllardır zirvede yer alan Türkiye’nin un ihracatının yüzde 50’si komşusu Irak’a yapılmaktadır. 2018 yılında bu ülkeye yaptığımız un ihracatı 1 milyon 633 bin tona, parasal değer olarak da 531 milyon dolara ulaştı. Geçen yılki 1 milyar 17 milyon dolarlık un ihracatının 531 milyon dolarlık kısmını komşumuz Irak’a gerçekleştirdik.
Un ticaretinde bu ülkeyi bir diğer komşumuz olan Suriye izlemektedir. Geçen yıl Suriye’ye 97,5 milyon dolar karşılığında 360 bin ton un ihraç ettik. Angola’ya 224 bin ton, Yemen’e 188 bin ton, Madagaskar’a 100 bin ton, Somali'ye 87 bin ton ve Benin’e 84 bin ton un ihracatı gerçekleştirildi.
Un ihracatımızda Mardin yüzde 28’lik pay ve 320 milyon dolarla ilk sırada yer alıyor. Mardin’i sırasıyla İstanbul, Gaziantep, Adana ve Samsun izliyor. İstanbul’un payı yüzde 23 olurken Gaziantep’in payı yüzde 11 seviyesinde kalıyor. Mardin’in ihracatın yüzde 58’i ise Irak’a gerçekleşiyor.”
TÜRKİYE YEM ÜRETİMİNDE AB’DE İLK SIRAYA YÜKSELDİ
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği (Türkiyem-Bir) Başkanı Ülkü Karakuş: “Biz Türkiye yem sektörü olarak 2018 yılında 25 milyon ton civarında karma yem üreterek Avrupa Birliği’nde birinci sıraya
Türkiyem-Bir Başkanı Ülkü Karakuş
yerleştik. Bu rakamlarla dünya sıralamasında ise Almanya’nın önünde yer alarak 7. sırada yer alıyoruz. Dünya karma yem üretiminde Çin 188 milyon ton ile birinci, ABD 177 milyon ton üretimle ikinci sırada yer alıyor. Üçüncü sırada 69 milyon ton karma yem üretimiyle Brezilya üçüncü, 39 milyon tonluk üretimle Hindistan ve Rusya 4 ve 5’inciliği paylaşıyor. Bir basamak önümüzde yer alan Meksika’nın yıllık üretimi 35 milyon ton olarak gerçekleşti. Türkiye olarak 2019 yılında üretimimizin en az 1 milyon ton daha artırmasını bekliyoruz. Bunun her sene artarak devam edeceğine inanıyorum. Küçük işletmeler yerini büyük işletmelere bırakıyor. 35-40 milyar liralık cirosu olan bir sektörüz.
Biz Türkiye’de un, yem, makarna ve bakliyat…Ne derseniz deyin tarım sektörüyle uğraşıyoruz. Birinci sorunumuz iklim değişikliğine karşı alacağımız önlemlerdir. Tarımsal politikalarda, mikro politikalarda veya makro politikalarda birinci önceliğimiz budur. İklim değişikliği kendini üç ana başlıkta gösteriyor: Birincisi volkanik patlamalar, ikincisi güneş radyasyonu ve üçüncüsü bizim de içinde bulunduğumuz sera etkisi. Sera etkisinde bizler tarımsal üretim yapan insanların payı yüzde 11 civarındadır. Biz Türkiye yem sektörü olarak çevre dostu bir sektörüz.
Türkiye’de son 20 yılda hububat, yağlı tohum ve yem üretiminde yaşanan artışlar dikkat çekiyor. Hububat artışımız bu süre zarfında sadece yüzde 1 artmış. Yağlı tohum üretimimiz yüzde 67 artarken karma yem üretim artışımız yüzde 358 sevilerine ulaşmıştır.
Türkiye olarak kırsalda yaşamı özendirmemiz lazım. Tarımsal lobi güçlendirilmeli, üniversite sanayi işbirliği mutlaka geliştirilmeli ve kamu planlı bir şekilde ticaretten çekilmelidir. Kamu düzenleme ve denetlemeyi yapmalıdır. Bunu tam yaptığı sürece kamunun ticaretle uğraşmasına gerek kalmaz.”
ZİRVE BİLDİRGESİ
*Taşın taşa değdiği günden bugüne insanlığın kaderini belirleyen değirmencilik, tahıl ve bakliyat sektörü, gelecek yüzyıllarda da insanlığın kaderini belirlemeye devam edecektir.
*Sanayi 1.0 döneminin, insan gücünün haricinde buhar makinesinin kullanması ile başladığı kabul edilir. Ancak insan gücünün haricinde su ve rüzgar enerjilerini mekanik bir sistemle çok daha önce kullanmaya başlayan değirmenler aslında dünyanın en eski sanayi kolu ve hala da en büyük sanayi koludur. Bu sebeple, bu zirvede, Sanayi 1.0’ın başlangıç döneminin değirmenlerle başladığı vurgulanmıştır.
*İnsanlığın evi durumunda olan dünya, artık uyarıcı sinyaller vermeye başlamıştır. Özellikle, tahıl ve bakliyat sektörleri için küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve kuraklık en önemli konu haline gelmiştir. İnsan beslenmesinde ve endüstride en önemli sektörlerinden olan tahıl ve bakliyat sektörünün bu değişimleri en acı şekilde yaşama tehlikesi bulunuyor. Bu bağlamda, su ve toprak kaynaklarının korunmasının yanı sıra, iklim değişimine sebep olan etkenlerin minimuma indirilmesi dünya liderleri ve ülkeleri için önde tutulması gereken gündem maddelerindendir.
*Üretimde yeni alan kazandırmak, mevcut üretimi ve verimi artırmak gerekmektedir.
*Beslenme için bu çağda en önemli unsur olacak olan protein konusunda, proteince zengin tahıl ve bakliyatların üretim hatlarına alınması gerekmektedir.
*Çiftçi ve üreticilerin desteklenmesi ve tarım faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için küresel düzeyde yeni politikaların belirlenmesi gerekmektedir.
*Sektörün insan kaynağı açığı önemli seviyeye ulaşmıştır. Bu alanda yeni girişimlerin yapılması gerekmektedir.
*Coğrafi ve geleneksel tahıl ve bakliyat türlerinin korunması ve geleneksel tohumların geleceğe güvenle aktarılması gerekmektedir.