“Diyelim ki senelerce uğraştınız, büyük paralar yatırdınız ve bir ürünü piyasada çok tutulan ve çok tüketilen hale getirdiniz. Bütün raflarda sizin ürünleriniz boy gösteriyor. Sonra bir tüketici her zaman yaptığı gibi sizin ürününüzü, son kullanma tarihini de kontrol ederek marketten alıyor. Ertesi gün gazetelerde manşet: “Filanca markayı yiyen kadın zehirlendi”. Bütün o yıllar, emekler, tırnaklarınızla kazıyarak kazandığınız marka değeri püf diye uçup gidiyor.”
Muharrem DEMİR
APACK Ambalaj Makine Sanayi ve Tic.Ltd.Sti.
Genel Müdür

Geçmişte, firmalar ürettikleri ürün ile ilişkilerini fabrikalarının kapısında bitiriyorlardı. Büyük markalar en fazla market reyonuna kadar ürünleriyle bağlantıdaydı. Günümüzde gıda ürünlerinin güvenliği, taa en başından, ürünün tohum halinden, hayvanın da doğumundan itibaren dikkatle izlenen bir süreç halini aldı. Son 25 yılda gelişmiş ülkeleri de etkileyen gıda krizleri (Salmonella salgını, Kuş Gribi, İngiltere’deki Deli Dana, vd.) gıda güvenliği protokollerinin kamuoyu tarafından eleştirilmesine yol açtı. Toplumun baskısı da gıda güvenliği politikalarının değişimini tetikledi. Böylece üreticiler ve tedarikçiler, gıdanın sofralarımıza kadar sağlıklı bir şekilde ulaşabilmesi sürecinde sorumluluğu paylaşma durumunda kaldılar. 2000 yılında yayınlanan Beyaz Kitap ile Gıda Güvenliğine ilişkin yasal kriterler, üretimden tüketime kadar olan zinciri tam anlamıyla izleme yükümlülüğü getirdi.
Nüfusun artışıyla birlikte ortaya çıkan kentleşme, insanların hayat standartlarının yükselmesi, özellikle kadınlarımızın ev hanımlığı mesleğini bırakıp iş hayatına katılmaları, genç kuşaklarımızın tüketim alışkanlıklarının değişmesi, neredeyse her mahalleye kurulan AVM’ler ve de tüketim çılgınlığı, gıda sektöründe hızlı bir büyümeyi ve hacim artışını beraberinde getirdi.
Biz de son yıllarda gıda piyasamızda AB standartlarına uymak için pek çok geleneksel pazarlama yöntemimizi değiştirmek zorunda kaldık. Seyyar satışlar azaldı, açıkta satılan ürünler dükkânlara girdi. Avrupa’nın ambalajlı ürün konusundaki bu istikrarlı gelişimi bizi de etkiledi. Kesekâğıtları, çuvallar, karton kutular, tenekeler artık tarihe karışıyor. Pazarlara getirilen sebze ve meyve bile çok değişik taşıyıcı kutularla Toptancı Hal’inden temin ediliyor. Hatta bazı ürünler hazır ½ veya 1 kiloluk küçük kaplarda satışa sunuluyor. Maliyetleri arttıran bu süreç, gıdanın üretim, işleme, ambalajlama, taşıma, depolama teknolojilerinin de hızla gelişmesine neden oldu.
Gıda güvenliğinde bizim alanımız gıdanın ambalajlandığı süreci kapsıyor. Bu konuda dünyadaki pek çok ülkeyle rekabet edebilecek bilgi birikimine ve deneyime sahibiz. Ancak ambalajın yanı sıra ürünün doğru şekilde ve koşullarda taşınması, market depolarında doğru bir şekilde stoklanması/istiflenmesi, reyonda doğru bir şekilde müşterinin beğenisine sunulması ve tüketim ortamına doğru ve sağlıklı bir şekilde taşınması; sonrasında ev buzdolaplarında tüketim anına kadar korunup, marka değerini yükseltecek şekilde hazırlanıp/servis edilerek tüketilmesi kontrol altında tutulması gereken süreçlerdir. Bu süreçlerin bir kısmı zorunluluk (soğuk zincir, hasarsız ambalaj, istif ağırlığı, vb.), bir kısmı pazarlama teknikleri (ambalaj biçimi, reyon yerleştirme, promosyon, vb.), bir kısmı ise tüketim önerileri (pişirme yöntemleri, servis önerileri, hazırlanış tarifleri, vb.) şeklinde karşımıza çıkar.
Çağımızın akıllı/bilinçli tüketicileri, kendisine sunulan ürün ve hizmetleri kendi istediği zamanda, en ucuz/ekonomik, en hızlı ve en kaliteli şekilde talep etmektedirler. Bu da “Üretim ve Tedarik Zinciri”ndeki bütün unsurların doğru bir şekilde işlemesiyle ve her birimin görevini tam anlamıyla yapmasıyla mümkündür. Yoksa tüketici, zaten ürün çeşitliliği epeyce fazla olan pazarda hemen başka bir ürüne kolayca kaymaktadır. Raflarda sergilenen ürünün son sunumu artık hep ambalaj içinde gerçekleşiyor. Ambalajın sağlıklı olmasının yanı sıra şekli ve konsepti de tüketim miktarını etkileyen önemli unsurlar arasında yer alıyor.
Dış Ticaret Müsteşarlığı ve ITC verilerine göre dünyanın yıllık ambalaj tüketimi yaklaşık 4.5 milyon tondur. Bu da 450 milyar dolarlık bir pazar hacmi ortaya çıkartıyor. Ambalaj tüketiminin iç yapısına göz attığımızda bunun üçte birinin plastik, üçte birinin de kağıt ambalajlardan oluştuğunu görüyoruz. Dünya ambalaj sanayi üretiminin de %70’i gıda ve içecek sektörlerinde kullanılıyor. Bu da ambalajın hayatımıza ne kadar çok girdiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Gıda Ambalajı konusunda Avrupa ülkelerinden hiç de geri değiliz. Gerek makine parkı gerekse kapama teknolojileri dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi bizde de kullanılıyor. Ancak ülkemizde ambalajlı gıda malzemesi tüketim alışkanlığı henüz çok yeni, kültürü oluşmamış durumda. Tüketicinin taze gıdayı anlamak için “elleme” alışkanlığı hala sürmekte. Elleyemediği, koklayamadığı ürünü satın almakta tereddütler içinde tüketicimiz. İç piyasamızın ambalajlı ürüne alışmasını beklerken biz de ambalaj teknolojileri konusunda kendimizi geliştirme fırsatını yakaladık. İç piyasa ürünlerimizin gıda formasyonları gereği yabancı ülkelerden farklılaşan tekniklerle ambalajlanması gerekiyor. Bu da önümüze denemek, izlemek, yanılmak ve doğruyu tespit etmek için zaman ihtiyacını ortaya çıkarıyor.
Dünya pazarlarıyla küresel rekabete girebilmek için hem iç hem de dış pazara sunduğumuz ürünlerin hazırlanmasında makineleşmeye giderek verimliliği arttırmalı, maliyetleri düşürmeli, kaliteyi hep üst çizgide tutmalıyız. Bütün bu faaliyetler için de ambalaj kültürünün olanca hızı ile gelişmesi bir zorunluluktur.
AKILLI AMBALAJ AMBALAJINIZ NE KADAR AKILLI?
Diyelim ki senelerce uğraştınız, büyük paralar yatırdınız ve bir ürünü piyasada çok tutulan ve çok tüketilen hale getirdiniz. Bütün raflarda sizin ürünleriniz boy gösteriyor. Sonra bir tüketici her zaman yaptığı gibi sizin ürününüzü, son kullanma tarihini de kontrol ederek marketten alıyor. Ertesi gün gazetelerde manşet: “ Filanca markayı yiyen kadın zehirlendi”. Bütün o yıllar, emekler, tırnaklarınızla kazıyarak kazandığınız marka değeri püf diye uçup gidiyor.
Özellikle gıda sektörünün çok zor kazandığı ama çabucak kaybedebileceği bir olgudur “tüketicinin marka güveni”.
İşte bu nedenlerle gıda sektörü, dış etkenlere karşı hassas ve çabuk bozulabilen gıda ürünleri için sürekli araştırma içindedir: “Katkı maddesi kullanmadan uzun raf ömrü elde edebilmek.” Ayrıca günümüzde tüketicilerin daha kaliteli, daha sağlıklı, tazeye yakın özelliklere sahip ve raf ömrü uzun gıdaları talep etmesi de ambalaj uygulamalarında yeni arayışlara ve gelişmelere yol açmıştır. Bununla birlikte gıda ambalajları, uzun çalışmalar sonucunda, para ve zaman harcanarak günümüzde belli kaliteye ulaştırıldı. Standartlar yükselmeye de devam ediyor. Ama iş sadece kaliteli ve uzun raf ömürlü ambalaj teknikleri geliştirmekle bitmiyor. Üretimden tüketime kadar olan sağlık zincirinin de kırılmaması gerekiyor.
Ürün ne kadar ileri teknoloji ile paketlenirse paketlensin, depolama, nakliye, istifleme gibi pek çok gerekçeyle zamanından önce bozulma sürecine girebilmektedir. Bu nedenle ürünün tüketiciyle buluştuğu son ana kadar varlığını sürdüren kontrol mekanizmaları ihtiyacı doğdu: “ Akıllı Ambalaj”.
Akıllı ambalaj için üretilen teknolojik materyaller paketin içine, ürünle temas edecek şekilde yerleştirilebileceği gibi ambalajın üstüne akıllı etiket biçiminde de uygulanabilir. Bu materyaller ürün ile ilgili bilgileri elektronik olarak bir takım okuyuculara gönderebileceği gibi, tüketicinin de görebileceği şekilde renk değişimiyle ürünün kalitesini gösteren yapıda olabilir. Elektronik sistemler genellikle perakende satıcılar için tasarlanmıştır. Birim maliyetleri daha pahalıdır.
Renk değiştiren etiketler (TTI) ise son kullanıcı için tasarlanmıştır. Ürünü marketten alırken tüketici etiketteki bilgilerle o anda ürünün tazelik durumunu ve kalitesini (bozulup bozulmadığını) görebilir. Bunların birim maliyeti gayet uygun ölçülerdedir. Ama çalışmalar ilerledikçe her iki tipin de ambalaj maliyetine etkisi küçülmektedir.
Akıllı ambalajlama sistemleri ürünün var olan koruyucu/bariyer durumunu izleme özelliğinin yanı sıra ambalajın içindeki ortamı kontrol edebilen, ürünün kalitesini ölçerek uyarı veren bir teknolojidir. Ambalajın içine veya dışına konulan indikatörler, ambalaj dışındaki ortam koşullarını denetlerken, ürün ile ambalaj arasında kalan tepe boşluğunda oluşan gazın konsantrasyonunu ölçerek gıdanın kalitesi hakkında da bilgi verir. Ürünün ambalaj içinde kaldığı süre boyunca ısı, ışık, fiziksel etkiler karşısında ambalajın sağlamlığı, mikrobiyolojik bozulma, sızıntı ölçümleri yapan çeşitli indikatörler vardır. Kullanılan indikatörlerin bir kısmı gıda ile reaksiyona girerken bir kısmı ise herhangi bir reaksiyona girmeden bilgi verebilmektedirler.
Akıllı ambalajlar çalışma prensiplerine göre üç kategoriye ayrılırlar:
1. Sensörle çalışan akıllı ambalajlar (Hissetme, izleme, uyarma)
2. İndikatörle çalışan akıllı ambalajlar (Isı, süre, gaz oluşumu ve mikrobiyolojik izleme)
3. Barkod ve Radyo Frekanslı Tanıma Sistemleri (RFID). (Ürün bilgisi, stok bilgisi, ürün takip)
Elektronik izleme yöntemleri ile fiziksel izleme yöntemlerinin bir arada kullanıldığı kombine çözüm uygulamaları da sektör pazarında kullanılmaktadır.
Hangi teknikle olursa olsun artık çağımızın ambalaj teknolojisi “Akıllı Ambalaj” çözümlerine gitmektedir. Yatırımınızı ve marka değerinizi korumak için, son kullanıcı ürünü evine götürüp tüketene kadar ürün kalitenizi izlemek ve izletmek kaçınılmaz olmuştur.
Akıllı Ambalaj uygulaması yapacaksanız mutlaka bütün bu sistemlerin nasıl çalıştığı, nasıl uygulandığı, maliyet uygulamaları, sistem sertifikaları, yasal uygulamalar ve yükümlülükleriyle ilgili üniversitelerden, kişi ve kuruluşlardan destek almanız gereklidir. Hangi ürüne ne tip akıllı ambalaj uygulaması yapılacağına karar verilmesi önemli bir konudur. Bu danışmanlık, sizin hatalı yatırımlar yaparak zarara girmenizin önüne geçer.