BLOG

GIDA GÜVENLİĞİ, AÇLIKLA MÜCADELE VE GIDA İSRAFININ ÖNLENMESİ

05 Mart 20187 dk okuma

BM önderliğinde son yıllarda artan çabalara rağmen gıda güvenliği küresel ölçekte hâlâ tehdit altında. Günümüzün tarım ve gıda sistemlerinin, 2050’de 10 milyarı aşacağı tahmin edilen dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olup olmayacağı meçhul. Mevcut sistemler yeterli gıda üretimini sağlama kapasitesine sahip olsa bile bunu kapsayıcı ve sürdürülebilir şekilde yapabilmek için büyük dönüşümlere ihtiyaç var.

Açlığın azaltılması ve gıda güvenliği ile beslenmenin geliştirilmesi adına son yıllarda önemli ilerleme kaydedildi. Ancak global gıda güvenliği; gıda sistemlerinin sürdürülebilirliğini bütünüyle tehdit eden iki etmen olan doğal kaynaklar üzerinde artan baskı ve iklim değişikliği sebebiyle tehlikede. Dünyada herkesi besleyebilecek miktarın üzerinde gıda üretilmesine rağmen 815 milyon insan açlıktan mustarip. Dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biri sürekli artan - ve 2050 yılında 10 milyara ulaşması beklenen - dünya nüfusunu beslenme ihtiyaçlarının karşılanması olacak. Son 10 yılda istikrarlı bir şekilde düşen küresel açlık, yeniden yükseliş eğiliminde ve şu anda dünya nüfusunun yüzde 11’ini etkiliyor. Gıda güvenliği durumu Sahra-altı Afrika ile Güney Doğu ve Batı Asya’da gözle görülür şekilde arttı. 2050’de 2 milyar insanı daha besleyebilmek için gıda üretiminin dünya genelinde yüzde 50 oranında artması gerekiyor. Kurbanları için büyük bir ıstırap olan açlık; artık barış, güvenlik ve istikrarı doğrudan etkiliyor. Gıda güvensizliği; çatışmaların sonucu olabileceği gibi sebebi de olabiliyor ve siyasi, mali ve ekonomik istikrarsızlıkla gıda güvensizliği arasında doğrudan ilişki bulunuyor.

Gıda güvenliği; yetersiz beslenmenin tüm formları, verimlilik ve küçük ölçekli gıda üreticileri ile gıda üretim sistemlerinin değişime ayak uydurabilmesi, biyo-çeşitlilik ve genetik kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılması gibi konuların bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasını gerektiren karmaşık bir durumdur. Birleşmiş Milletler, tarladan sofraya kadar tüm aktörlere, gıdaların güvenilirlik derecesini artırmaları çağrısı yapmakta. Bu hedefe ulaşılması için sağlık, tarım, ticaret ve çevre sektörlerinin birlikte çalışmaları gerekmekte.

FAO’ya göre; açlık ve yoksulluğun kökünü kazıma ve gıda sistemlerini sürdürülebilir hale getirme konularında başarılı olmak için 10 kilit zorluğun aşılması gerekmektedir. Bu zorluklar arasında; önümüzdeki on yıllarda görülecek dengesiz demografik büyüme, iklim değişikliğinin oluşturduğu tehditler, doğal afetlerin yoğunlaşması ve sınırları aşan bitki zararlıları ve hastalıklar ile global gıda sistemlerinde meydana gelen büyük değişikliklere gereken uyumun sağlanması gelmektedir. Gıda güvenliği ve insanların geçinebilmesi 2030 sonrasında iklim değişikliğinin etkileri dolayısıyla da giderek artan bir şekilde tehlikede olacak. İklim değişikliği, gıdanın bulunabilirliğini etkilemekte ve tarımsal üretim, balık rezervi ve hayvan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Çatışmalar, özellikle iklim değişikliği ile bir araya geldiğinde, global açlığın düşüş trendinin neden tersine çevrildiğini açıklayan kilit bir faktördür. Açlık ve yetersiz beslenmenin tüm formları; gıda güvenliği ve beslenmeyi zorlaştıran tüm faktörler ele alınmadığı sürece 2030 itibariyle sona erdirilecek gibi görünmemektedir.

Ürün ihracatına yüksek oranda bağımlı olan bazı ülkeler, son yıllarda ithalat ve mali gelirin aşırı derecede düşmesiyle karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla, düşen ithalat kapasitesi sebebiyle gıda stokları azalırken, iç piyasada yükselen gıda fiyatlarına karşı fakir hanelerin korunması için gerekli olan mali potansiyelin düşmesiyle gıdaya ulaşabilirlik de kısmen kötüye gitti. Son yıllarda, dünyada güvenilir gıdaya gösterilen özen artıyor. Yasal düzenlemeler ile güvenilir gıdanın standartları belirlenirken, tedarik zincirinin farklı düzeylerindeki firmalar da çeşitlik özel standartlar geliştiriyor. Kamusal alanda bu eğilim; hem ulusal hem de bölge ülkeleri ya da çok sayıda ülkenin taraf olduğu mevzuatların konulması anlamında köklü değişikliklere yol açıyor. Bunlara rağmen, gıda güvenliği küresel ölçekte hâlâ tehdit altında.

Burada temel soru, günümüzün tarım ve gıda sistemlerinin, yüzyılın ortasında 10 milyara ve sonunda ise 11 milyarın üzerine çıkacağı tahmin edilen global nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli olup olmayacağı. Şu anda bile sınırlı olan arazi ve su kaynakları üzerindeki baskılara ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin yoğunlaşmasına rağmen, gereken üretim artışını başarabilecek miyiz? İnsanların tüketmesi için üretilmiş gıdanın üçte birinin kayıp ve israf edilmesi gibi çok büyük bir problem çözülebilecek mi? Gelişmiş ülkelerin her yıl israf ettiği 222 milyon ton gıda, Sahra-altı Afrika ülkelerinin 230 milyon tonluk net gıda üretiminin fazla gerisinde değil. Gıda güvenliğine yönelik iki büyük tehdit ve çok büyük insan göçlerine sebep olan çatışmalar ve doğal afetler kontrol altına alabilecek ve önlenebilecek mi?

Bunlar, cevaplaması zor sorular, ancak ‘her zamanki gibi hareket etmenin’ bir çözüm olmadığını biliyoruz. Karşımıza çıkacak çok sayıda zorluğu aşacaksak ve gezegendeki tüm insanlara güvenli ve sağlıklı bir gelecek sağlamak üzere gıda ve tarımın tüm potansiyelini gerçekleştireceksek; tarımsal sistemler, kırsal ekonomiler ve doğal kaynak yönetimindeki büyük dönüşümler gerekecektir. Mevcut sistemlerin yeterli gıda üretimini sağlamak kapasitesine sahip olduğu konusunda bir mutabakat olsa da bunu kapsayıcı ve sürdürülebilir şekilde yapabilmek için büyük dönüşümlere ihtiyaç vardır.

Çok büyük ormansızlaştırma, su kıtlığı, toprak yitimi ve yüksek düzeyde sera gazı emisyonlarına sebep olan yüksek girdili ve kaynak-yoğun tarım sistemleri; sürdürülebilir gıda üretimi ve tarımsal üretimi sağlayamaz. Verimliliği artırırken doğal kaynak temelini koruyan ve geliştiren yenilikçi sistemlere ihtiyaç vardır. Tarım ekolojisi, tarımsal ormancılık, iklim değişikliğine uyumlu tarım ve doğal çevreyi koruyan tarım gibi, aynı zamanda yöresel ve geleneksel bilgi birikimine de dayanan ‘bütüncül’ yaklaşımlara doğru bir dönüşüm gereklidir. Ekonominin genelinde ve tarımda fosil yakıtlarının kullanımındaki sert düşüş ile birlikte teknolojik gelişmeler; tüm ekosistemleri ve insan hayatının tüm yönlerini etkileyen iklim değişikliyle ve doğa tahribatlarının yoğunlaşması ile mücadeleye yardımcı olacaktır. Bitki zararlıları ve hastalıklar gibi sınırları aşan tarım ve gıda sistemi tehditlerinin ortaya çıkmasını önlemek için daha büyük bir uluslararası işbirliğine ihtiyaç bulunmaktadır.

“Gıda güvenliği, tüm insanların günlük beslenme ihtiyaçlarını, aktif ve sağlıklı bir yaşam için gıda tercihlerini karşılayan yeterli, güvenilir ve besleyici gıdaya her zaman ulaştıklarında söz konusu olur.”

İLAÇLARA DİRENÇ GELİŞTİREN ZARARLI BAKTERİLER Bunların yanı sıra antimikrobiyal direnç de giderek büyüyen bir sağlık sorunudur. İnsanlarla ilgili klinik sorunların yanında, antimikrobiyallerin tarım ve hayvan yetiştiriciliğinde aşırı ya da yanlış şekilde kullanılması; antimikrobiyal direncin ortaya çıkması ve yayılmasına yol açan faktörlerden biridir. Hayvanlarda bulunan antimikrobiyal direnç gösteren bakteriler gıda yoluyla insanlara da geçebilir.

Gıda, üretimin ve dağıtımın herhangi bir safhasında kirlenebilir. Bu konuda birincil sorumluluk gıda üreticilerine düşmektedir. Güvenilir olmayan gıda, herkesi tehlike altına atan global sağlık tehditleri oluşturabilir. Bu tehditlere karşı özellikle yeni doğan bebekler, küçük çocuklar, hamile kadınlar ve yaşlılar ile hasta insanlar savunmasızdır. Her yıl 220 milyon çocuk ishal ile ilgili hastalıklara yakalanmakta ve bunlardan 96 bini ölmektedir.

Bugün gıda arzı karmaşık olup; gıda tüketicilere ulaşmadan önce çiftlikte üretim, hasat, işleme, depolama, nakliye ve dağıtım gibi bir dizi farklı safhayı içermektedir. Üretim zincirinde yer alan üreticiden tüketiciye herkese, yediğimiz yiyeceklerin hastalıklara yol açmamasını sağlamak için düşen bir görev vardır. Gıda kirliliğinin, doğrudan kamu sağlığına yönelik oluşturduğu sonuçların ötesinde çok kapsamlı etkileri vardır: Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde gıda ihracatını, turizmi, gıda sektöründe çalışanların geçinmelerini ve ekonomik gelişimi zorlaştırır.

DEĞİRMENCİLİK SEKTÖRÜNÜN GÜVENİLİR GIDA KONUSUNDAKİ SORUMLULUKLARI Değirmencilik sektörü de güvenilir gıda ile ilgili meseleleri ciddiyetle ele almalıdır. Tesislerinde sağlıklı gıdadan taviz vermemek, onların sorumluluğudur. Bu bağlamada, ürünün sıhhatinin sürdürülmesi için değirmencilik sektöründe güvenilir gıda programları tasarlanmaktadır. Modern ve bilimsel sürecin temelinde; kasıtlı olmayan kirliliklerin ortaya çıkmadan önce tahmin edilmesi ve önlenmesi yer almaktadır.

Güvenilir gıda konusundaki sorumluluğu hükümetler, üreticiler, akademik camia ve tüketiciler paylaşmaktadır. Bu süreçte herkese görev düşmektedir. Gıda güvenilirliği için çok sayıda sektörün çaba göstermesi ve toksikoloji, mikrobiyoloji, parazitoloji, beslenme, sağlık ekonomisi, tıp ve veterinerlik gibi farklı disiplinlerin uzmanlıklarından yararlanılması gerekmektedir. Kamu sağlığı, tarım, eğitim, ticaretten sorumlu farklı bakanlıklar ve kurumlar hem kendi aralarında hem de tüketici grupları da dahil olmak üzere sivil toplumla işbirliği yapmalı ve temasta olmalıdırlar.

MÜHİM TESPİTLER • Yeterli miktardaki güvenli ve besleyici gıdaya erişim, hayatın sürdürülmesi ve sağlık durumunun desteklenmesi için önemlidir. • Zararlı bakteri, virüs, parazitler ya da kimyasal maddeler içeren güvensiz gıdalar, ishalden kansere 200’den fazla hastalığa yol açmaktadır. • Her yıl 600 milyon insan (dünya nüfusunun neredeyse onda biri) kirletilmiş gıda tükettikten sonra hasta olmakta ve bunların 420 bini ölmektedir. • Gıda kaynaklı hastalıkların yüzde 40’ına 5 yaş altındaki çocuklar yakalanmakta ve yılda 125 bin çocuk bu hastalıklar sebebiyle ölmektedir. • İshal ve benzeri hastalıklar, kirletilmiş gıda tüketiminin yol açtığı en yaygın hastalık olup, yılda 550 milyonun hastalanmasına, bunların 230 bininin ölmesine sebep olmaktadır. • Gıda güvenirliği, beslenme, gıda güvenliği; birbirinden ayrılmaz kavramlardır. Güvensiz gıda; hastalık ve yetersiz beslenme kısırdöngüsüne sebep olarak özellikle bebek, küçük çocuk, yaşlı ve hasta insanları etkiler. • Gıda kaynaklı hastalıklar, sağlık sistemlerini zorlayarak, ulusal ekonomilere, turizm ve ticarete zarar vererek sosyo-ekonomik gelişmeye ket vurmaktadır. • Gıda tedarik zincirleri artık birden fazla ülkenin sınırını aşmaktadır. Hükümetler, üreticiler ve tüketiciler arasında iyi bir işbirliği, gıdanın güvenilir kalmasına yardımcı olur.

ÖNEMLİ MESAJLAR: • Yetersiz beslenme ve gıda kaynaklı hastalıklar; ülkelere büyük insani, ekonomik, mali ve sosyal maliyetler çıkarıyor ve çıkarmaya devam edecek. Bunlar arasında en önemli sorun, çocukların bilişsel gelişimini azaltarak bireysel olarak gelirlerini düşüren ve ülkelerin gelecekteki rekabet gücünü azaltan büyüme geriliğidir. • Bu maliyetlerin azaltılması için birden fazla sektöre yönelik yaklaşımlar gerekmektedir. Hükümetler genellikle müdahale ve çözüm konusunda sağlık sektörüne dikkat etmektedir. Fakat gıda sistemlerinin değişimi güçlendirme ve beslenme ve sağlık üzerindeki olumsuz etkileri azaltma konusundaki potansiyeli genellikle önemsenmemektedir. • Beslenme ve sağlığın iyileştirilmesi sonucunu veren gıda sistemlerinin şekillendirilmesi için; bilgi birikiminin artırılması, güçlü politikalar, düzenlemeler ve üretimden tüketime kadar tüm süreçlerde yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Burada hedef; gıda üreticiler, hasat sonrası işleyiciler, gıda işleyicileri, distribütörleri ve tüketicilerin davranışlarında değişimi tetiklemektir. • Ülkelerin spesifik ihtiyaçlarına uygun kendi özel müdahale kombinasyonlarını geliştirmeleri gerekmektedir. Dahası, düşük gelirli ve yüksek gelirli ülkeler için farklı eylem kombinasyonları gereklidir.

KAYNAKLAR: www.fao.org www1.wfp.org www.who.int/en https://www.worldbank.org
Dosya Kategorisindeki Yazılar