Gülfem Eren, Hubuder: “Yaşanan ekonomik sıkıntılar, girdi maliyetlerinin yüksekliği, buğday fiyatlarının enflasyon oranında artmaması gibi nedenler çiftçimizin buğdaydan arpaya yöneldiğini, buğday ekimi yapılan arazilerde sertifikalı tohum kullanımı ile gübre ve ilaç kullanımlarında düşüşlere neden olduğunu gözlemliyoruz. Gıda güvenliğimiz için buğday üreticisinin desteklenmesi ve üretimin özendirilmesi gerekiyor.”
İDMA özel sayımızın Piyasa Analizi köşesinde uzun yıllardır hububat ticareti ile uğraşan önemli bir ismi konuk ediyoruz. Hububat Tedarikçileri Derneği (HUBUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Gülfem Eren, tahıl piyasalarındaki son gelişmeleri Değirmenci Dergisi’ne değerlendirdi. Türkiye’de hububat ticareti ile uğraşan firmaları aynı çatı altında toplamak amacıyla kurulan HUBUDER’in kurucusu olan Eren, arz-talep dengelerini yakından takip edip, isabetli öngörülerde bulunan bir uzman. Bu sezon buğday üretimindeki düşüşe rağmen ihtiyacın devir stoklarıyla karşılanması ile fiyatlarda dünya genelinde ciddi bir artış görülmediği tespitini yapan Eren, Türkiye için yeni hasat beklentisini ise, “Harman başlangıcına kadar iklim şartlarının uygun gitmesi halinde geçen yılki kadar bir üretim görebileceğimizi düşünüyorum” şeklinde aktarıyor.
İşte HUBUDER Yönetim Kurulu Başkanı Gülfem Eren’in sorularımıza verdiği cevaplar:
Küresel buğday arzının bu sezon tüketimden az olması öngörülüyor. Uluslararası Tahıl Konseyi’nin son raporuna göre küresel üretim 735 milyon ton, tüketim ise 744 milyon ton olacak. Arzdaki azalma fiyatlara nasıl yansıyor?
Belirttiğiniz gibi dünya genelinde bu yıl buğday rekoltesinde önemli bir düşüş yaşandı. Bu düşüş özellikle önde gelen buğday ihracatçıları olan Rusya ve Avrupa Birliği’nde yoğunlaştı. Bu iki ihracatçıdaki toplam üretim azalışının 25 milyon ton civarında olduğu düşünülüyor. Diğer taraftan, geçmiş birkaç yıldır buğday üretiminin dünya genelinde tüketimin çok üzerinde gerçekleşmesi devir stoklarını güçlendirmişti. Dolayısıyla, bu sezon üretim düşüşü kaynaklı eksikliğin devir stoklarından karşılanması ile fiyatlarda dünya genelinde ciddi bir artış yaşanmadı. Bununla birlikte, bahse konu eksikliğin, Türkiye’nin ana tedarikçileri konumundaki Rusya ve Avrupa Birliği’nde olması bir miktar fiyatlara yukarı yönlü etki yaptı ve bu ülke menşei buğday fiyatları, Amerikan buğday fiyatlarına yaklaştı.
Dünya tahıl piyasaları, fiyatların belirlenmesinde şu an hangi faktörleri izliyor?
Hiç kuşkusuz arz-talep dengesi fiyatların oluşmasında halen en önemli faktör. Bunun yanında bu yıl özellikle Çin-ABD arasındaki ticaret savaşlarının da soya, mısır ve diğer tahıl fiyatları üzerinde ciddi etki yarattığına tanık olduk. Dünya genelinde beklenen büyüme, belli başlı merkez bankalarının faiz politikaları ile enerji fiyatları da tahıl fiyatlarına kısmen de olsa etki etmekte.
Bu sezon Türkiye’de nasıl bir buğday rekoltesi öngörüyorsunuz?
Yaşanan ekonomik sıkıntılar, girdi maliyetlerinin yüksekliği, buğday fiyatlarının enflasyon oranında artmaması gibi nedenler çiftçimizin buğdaydan arpaya yöneldiğini, buğday ekimi yapılan arazilerde sertifikalı tohum kullanımı ile gübre ve ilaç kullanımlarında düşüşlere neden olduğunu gözlemliyoruz. Bu durum hiç kuşkusuz rekolteye olumsuz etki edecektir. Bununla birlikte en belirleyici faktörün iklim koşulları olduğunu unutmamak gerek. Harman başlangıcına kadar iklim şartlarının uygun gitmesi halinde geçen yılki kadar bir üretim görebileceğimizi düşünüyorum. Ancak harmana kadar olan süreçte yaşayabileceğimiz iklimsel sıkıntılar rekolteye çok ciddi olumsuz etki edebilir.
Ulusal Hububat Konseyi, buğday ekim alanlarındaki düşüşün endişe verici boyutlara ulaştığını açıkladı. Türkiye’nin, gıda güvenliği açısından hayatî önemdeki buğday sıkıntı yaşamaması için sizce ne gibi adımlar atılmalı?
Üreticinin desteklenmesi ve üretimin özendirilmesi gerekiyor. Maalesef serbest piyasa mekanizmasına müdahaleler bizi kısır bir döngüye sürüklüyor. Ekmek fiyatlarını kontrol altında tutalım derken, ekmeğin ana hammaddesi olan buğdayın üretimini cazip olmaktan çıkartıyoruz. Bu da bir sonraki yıl düşen rekolte, artan fiyatlar olarak bize geri dönüyor. Artan fiyatları bastıralım derken ithalat yapıyoruz ki bu da üreticiyi hepten üretimden kaçırıyor.
Bana göre devletimizin yapması gereken buğday için iyi bir destekleme primi açıklamaktır. Çiftçimize kaliteli ve çağdaş üretim için yakın destek verilmelidir. Aynı şekilde TMO ve lisanslı depolar alım kriterlerini buğdayın ana alıcısı olan un fabrikalarının alım standartlarına göre yapmalılar. TMO’nun satışa açtığı stokların çoğunun, un fabrikalarının kullanamayacağı kalitede olduğunu görüyoruz. Çiftçimizin kaliteli üretim yapması tüm paydaşların kazanmasını sağlayacaktır. Ürün kalitesi üst düzeyde olursa, rekolte fazlası dahi olsa, TMO ihtiyaç fazlasını dünya piyasalarına buğday olarak veya dünya şampiyonu un sanayicimiz un olarak ihraç edebilir.
Geçen yıl kurdaki artışla birlikte Türkiye’de buğday fiyatları dünya fiyatlarının altına düştü. Zorunlu olarak yerli buğdaydan üretilen un ihracatına sınırlama getirildi. Kur şoku un sanayicisini nasıl etkiledi? Bunun etkileri atlatılabildi mi?
Maalesef on yıldan uzun bir süredir devam etmekte olan un ihracat rejiminin, yaşanan ekonomik dalgalanma nedeniyle ani bir şekilde değiştirilmek zorunda kalınması istisnasız tüm un ihracatçılarımızı etkiledi. İhracat öncesi ithalat yapma zorunluluğunun getirilmiş olması, özellikle ithalat yapma alışkanlığı olmayan ve finansal kaynaklara ulaşımda sıkıntı çeken un ihracatçılarını, diğerlerinden çok daha fazla etkilemiş durumdadır. Bu sıkıntıların geçen altı aylık sürede bir nebze hafiflemiş olsa da halen devam etmekte olduğunu görüyoruz.