“Türkiye’nin buğday üretimini artırması lazım. Ne kadar çok üretirse o kadar iyi. Bunun için çiftçiyi tekrar buğdaya döndürmek lazım. Biz uncular olarak dünya ihracat şampiyonluğunu yıllardır elimizde tutuyoruz. Ancak biz bunu Dahilde İşleme Rejimi kapsamında gerçekleştiriyoruz. Ama benim hayalim, Türkiye’nin kendi ürettiği buğdayla un ihracat şampiyonu olması. Bu şekilde şu an yaptığımız gibi dünyanın dört bir yanına kendi buğdayımızla ürettiğimiz unları ihraç etmiş oluruz. Ben, üreticilerimizle birlikte bunu başarabileceğimize inanıyorum.”

Haluk Tezcan
Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF)
Dünya, son birkaç yıldır zorlu bir süreçten geçiyor. Covid-19 pandemisi ile başlayan küresel çaptaki daralmaların etkileri devam ederken, iki tahıl devi Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaş, gıda ve tahıl endüstrisi için jeopolitik riskleri artırdı. Ancak bu zorlu süreçte Türk un sanayi, başarılı bir sınav verdi. İhracata hız veren Türk un sanayicileri, hem ülkemizde hem de tüm dünyada insanların en temel besin maddelerinden biri olan una ve ekmeğe makul fiyatlarla ulaşması için seferber oldu.
Sektör temsilcileri, Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) bünyesinde yer alan derneklerden biri olan Orta Anadolu Un Sanayicileri Derneği’nin ev sahipliğindeki ‘2022 Hasat Sezonu Sonrası Sektörel Bakış ve Beklentiler’ temasıyla gerçekleşen toplantıda, sektörün mevcut durumu ile dünyayı ve ülkemizi bekleyen krizler ve fırsatlar hakkında değerlendirmelerde bulundu. Konya’daki toplantıda bir araya geldiğimiz TUSAF Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Tezcan ile sektörün sorunlarını konuşup, çözüm önerilerini dinledik.
Sektör adına kamu ve özel sektörün el ele vererek büyük bir başarıya imza attığını söyleyen Haluk Tezcan, sağlanan bu başarıların devamı için ülke olarak buğday üretimimizi ne pahasına olursa olsun artırmamız gerektiğini ifade etti.
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)’nun bu yıl buğdaya verdiği prim desteği ve yüksek alım fiyatlarının buğday ekim alanlarını yüzde 30 oranında artıracağını tahmin ettiğini vurgulayan TUSAF Başkanı, buğday üretim miktarında yakalanacak artışın ülkeye daha fazla girdi sağlayacağını ve bu sayede un ihracatının yerli üretimle yapılabilmesi adına büyük bir adım atılmış olacağını kaydetti.
2022 hasat sezonuna da değinen Tezcan, hasadın bereketli geçtiğini söyledi ve yaşanan sıkıntılara rağmen iç piyasaya sorunsuz bir şekilde ürün arzı gerçekleştiren Türk un sanayisinin, ihracatta 2021 yılının aynı dönemine göre 2022 yılının ilk yarısında %33’lük bir artış yakaladığını anlattı.
Haluk Bey, öncelikle sizden bu senenin buğday hasadıyla ilgili son bilgileri alabilir miyiz? Gelen verilerden memnun musunuz? Türkiye buğday arzında bir sorun yaşar mı?
Süreci değerlendirirken öncelikle Türkiye’nin buğdayla ilgili hikayesine bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bu hikaye asırlar öncesine dayanıyor. Buğday, Mezopotamya Ovası’nın bize bıraktığı bir miras...Buğdayın hem dünya hem de Türkiye için ne kadar kritik olduğunu Covid-19 pandemi sürecinde ve akabinde yaşamakta olduğumuz Rusya-Ukrayna krizinde çok daha iyi anladık. Özellikle dünyanın tahıl ambarı olarak nitelendirilen bölgesinde hala devam eden ve ne olacağını bilmediğimiz Rusya-Ukrayna savaşından dolayı elbette ki endişeli bir süreç içerisindeyiz. Bu savaşın yol açacağı yıkımlar dışında hali hazırda bir tehlike olarak gördüğümüz gıda güvenliği ve gıda güvencesi kavramlarına da maalesef ki gerçeklik kazandırıyor. Buğday da bu anlamda diğer tahıllara göre daha fazla öne çıkıyor.

Biz TUSAF olarak uzun yıllardır Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ile Tarım Bakanlığı’na buğdayı yalnız bırakmamalarını, buğdaya verilecek özel desteklemeler ile öneminin ortaya çıkarılması ve bu konuda üreticide farkındalık yaratılması konusunda mütemadiyen görüşlerimizi ifade ediyorduk. Bu yıl buğdaya özel izlenen politikalar biz sanayicilerin ve üreticilerimizin yüzünü güldürdü.
Sizin de bildiğiniz gibi geçen yıl ekstrem bir kuraklık yaşadık. Bu kuraklıkla beraber hem iklim krizinin getirdiği sorunlar, hem jeopolitik riskler hem de Covid-19 süreci, buğdayın hak ettiği değeri görmesine fırsat tanımamıştı. Bu sene, geçen yıl yaşadığımız kaygılar şekil değiştirse de verimli bir hasat sezonu geçirmemiz ve devletimizin gerçekleştirdiği doğru politikalar sayesinde derin bir nefes alma şansı yakaladık.
‘2022-2023 SEZONUNDA BUĞDAY ARZINDA SIKINTI YAŞAMAYIZ’
2022-2023 sezonunda Tarım Bakanlığı ve TMO temsilcileri ile yaptığımız toplantılarda buğdayın ne kadar önemli olduğunu, onların da bu farkındalıkla yaklaştıklarını gördük ve bununla ilgili neler yapabileceklerimizi karşılıklı görüştük. TMO’nun alım fiyatına 1000 lira prim desteği vermesi üreticilerimizde de bir farkındalık oluşturdu.
Bu yıl devletin buğday için verdiği taban fiyatı 6450 lira. TMO’nun 1000 lira primiyle bu 7450 liraya çıkarıldı. Bu da buğdaya verilen olağanüstü önemin ve stratejik ürün olmasının ne kadar değerli olduğunu hepimize göstermiş oldu. Devletin ve TMO’nun bu hamlesi bizi çok sevindirirken, bunda bizim de sözümüzün dinlenmiş olması, onların da bu konuda bizimle beraber hareket ediyor olması ülkemizin gıda güvenliği ve gıda güvencesi açısından son derece farkındalık yarattı. Bu farkındalık da hem ülke çiftçimizin yarınla ilgili, alternatif ürün arayışı konusundaki endişelerini gidererek buğdaya pozitif bir yönelme gerçekleşmesini sağladı. Bu, bizi gelecek adına çok ümitlendirdi. Bu yıl tahmin ediyorum buğday ekim alanlarında yüzde 30 gibi bir artış olacaktır. Bir de verimle birlikte, ekim artışları gerçekleştirilebilir ise bizler de önümüzdeki süreçte sözleşmeli tarımla buğdayı bir adım öne çıkarabilirsek, çiftçimizi tekrar üretime kazandırabilirsek Türkiye’nin buğday ithalatını yapmayacağı yılları görebiliriz. Bundan dolayı ben çok umutluyum.
Bu yıl için de gerçekten biz ülke olarak kendimize yetebilir bir ülke olduğumuzu hissettik, hissediyoruz. TMO’nun stoklarında yeteri kadar buğday olduğunu açıklaması bize büyük moral ve güç veriyor. Ülkemiz açısından şu anda her hangi bir sorun gözükmüyor. Ancak bizi bekleyen tehditleri göz ardı etmeden süreci izlemeye devam ediyoruz.
‘HAYALİM, TÜRKİYE’NİN KENDİ BUĞDAYIYLA UN İHRACAT ŞAMPİYONU OLMASI’
Türkiye’nin buğday üretmesi lazım. Ne kadar çok üretirse o kadar iyi. Bunu ister uncu alsın, ister yemci alsın, isterse diğer paydaşlar alsın bir önem yok. Yeter ki Türkiye’nin buğdayı olsun. Önemli olan Türkiye’nin buğday üretimini artırması. Bunun için çiftçiyi tekrar buğdaya döndürmek lazım. Biz uncular olarak dünya ihracat şampiyonluğunu yıllardır elimizde tutarak bunu başardık. Ancak biz bunu Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında gerçekleştiriyoruz. Ama benim hayalim, Türkiye’nin kendi ürettiği buğdayla un ihracat şampiyonu olması. Bu şekilde şu an yaptığımız gibi dünyanın dört bir yanına kendi buğdayımızla ürettiğimiz unları ihraç etmiş oluruz. Ben, üreticilerimizle birlikte bunu başarabileceğimize inanıyorum.
TMO ile birlikte bu sıkıntılı süreci çok iyi yönettik. Gıdamızın ayrılmaz bir parçası olan una ve ekmeğe vatandaşlarımızın makul fiyatlarla ulaşması için TMO ile gerçekleştirilen un regüslasyonuna TUSAF olarak tüm üyelerimizle elimizden gelen tüm imkanları seferber edip, devletimizi bu adımını destekledik ve enflasyonla mücadelede sektörümüz adına çalışmalarımızı yaptık. Devletimiz her istediğinde, gerçekten sektörün gücünü bir anlamda göstermiş olduk.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin desteklerinin yanında sektör olarak biz de bir miktar stok yaptık. Biliyorsunuz lisanslı depoculuk da ülkemiz de gelişiyor. Bu depolarda çiftçilerimizin elinde de buğday olduğunu biliyoruz. Çok şükür ki 2022 hasat sezonu bereketiyle geldi ve tüm bölgelerimizde oldukça verimli geçti. 2022-2023 sezonunda buğday arzında herhangi bir şekilde sıkıntı yaşamayacağımızı öngörüyorum.
Türkiye’nin arabuluculuğunda imzalanan Tahıl Koridoru Anlaşması, tahıl arzındaki sıkıntıların aşılması için umut olarak görülüyor. Bu anlaşma, dünya gıda güvencesi açısından neden önemli? Anlaşmanın dünya ve Türkiye için önemini değerlendirir misiniz?
Dünyanın tahıl ambarı olarak nitelendirilen Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaş, gıda sanayinin en önemli parçalarından biri olarak bizleri başta olmak üzere birçok sektörü tedirgin etti.
Bu süreçte sanayimizin hammaddesi olan buğdaya ulaşmada yaşadığımız endişe bizlere gıda güvencesi ve gıda güvenliğinin teorik birer kavram değil, tüm dünyada gıda yoksunluğu ve akabinde gerçekleşecek gıda enflasyonu krizi anlamına geldiğini hatırlattı. Çok şükür ki bu sınavı da temmuz ayında Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde imzalanan Tahıl Koridoru Anlaşması’yla başarıyla verdik.
Tahıl koridoru fiyatlarda bir ölçüde rahatlama sağlasa da ülkemiz adına şu an için bir ayrıcalıklı bir fiyat sağlamadı. Bize bir indirim uygulanmıyor. Dünya kaç liraya alıyorsa biz de Türk un sanayicileri olarak aynı fiyattan alıyoruz. Biz un sanayicileri Dünyaya uygun fiyatla un satabilme imkanı yakaladık. Türkiye’nin gösterdiği bu büyük çaba ve sağladığı büyük enerjinin yansımalarını görmeyi beklemekteyiz.

Ama burada asıl önemli olan şey, bu anlaşmanın insanlık adına sağladığı katkı. Dünya insanlığı için Sayın Cumhurbaşkanımız gerçekten başka bir bakış açısı getirdi. Özellikle Rusya ile Ukrayna’yı aynı masa etrafında buluşturarak oradan böylesine güzel bir sonuç alması hem ülkemizin dünyadaki gücünü ve önemini ortaya koydu hem de dünya gıda güvenliği adına çok önemli bir fırsat sundu. Dünya, temel gıdalara uygun fiyatla ulaşabilme fırsatı yakaladı. Bunu, dünya insanlığına sunduğumuz bir hizmet olarak görüyorum. Bu bağlamda ben bir Türk un sanayicisi olarak değil, dünya un sanayicisi ve bir insan olarak bakıyorum.
'HERKESİN REÇETESİNE UYGUN ÜRÜN ÜRETİYORUZ'
Tezcan Un’un üçüncü kuşak yöneticisisiniz. Şirketinizin ve sektörün geçirdiği değişim ve dönüşümü bize anlatabilir misiniz?
Şirketimizi büyük dedemizden, babamızdan miras aldık. Şimdi de Allah nasip ederse evlatlarımıza bu mirası vermek için çaba sarf ediyoruz. Hakikaten sektörümüz çok meşakkatli yollardan bugünlere geldi. Bugün dünya un ihracatında eğer zirvedeysek bunun, sektörün teknolojiyi çok yakından kullanmasıyla büyük ilişkisi var.
Benim çocukluğumda buğday fabrikaya kamyonlarla gelir, sonra helezon ve insan gücüyle boşaltılırdı. Ancak o dönem icat edilen kamyon kaldırma lifti sektöre büyük kolaylık sağladı. Bugün bakıyorum da eğer bu teknolojilere biz un sanayicileri olarak uyum sağlayamamış olsaydık bugün un ihracatında bu kadar başarılı olamazdık. Çünkü insan kaynağına dayalı bir sistemi sürdürebilmek çok kolay değildi. Bugün modern değirmenlerimiz çok gelişti. Biz bu modern değirmenlerle buğdaya ne kadar büyük değer kattığımızı, buğdayı ne kadar kıymetli hale getirdiğimizi biliyoruz. Ama insanlarımıza belki bunu tam olarak anlatamıyoruz. Türkiye un sanayicileri olarak, değirmen makineleri sanayicileriyle buğdaydan kaliteli ve sağlıklı ürünler üretiyoruz. Bu unlar sofralara gelene kadar o kadar çeşitleniyor ki hayal edemezsiniz. Geçmişte un denildiği zaman aklımıza bir çeşit un gelirdi. Çok küçük çaplı fırınlar vardı. Ama günümüzde artık fırıncılık sektörü inanılmaz bir hal aldı. Türkiye’nin fırıncılık anlamında geldiği nokta küçümsenmeyecek derecede büyüdü. Fırınların sunduğu ürün çeşitliliği çok artış gösterdi.
Sektörün üretimde kullandığı makine ve teknolojilerin un ihracatında yakaladığımız başarıdaki rolü nedir?
Teknolojik altyapı ve donanım olarak çok önemli bir noktadayız. Gerçekten bugün dünya un ihracat şampiyonuysak bunda teknolojimizin büyük katkısı var. Herkesin reçetesine uygun ürün üretiyoruz. Kim ne istiyor ise onu üretiyoruz. Makarnacı, makarnalık un istiyorsa onu üretiyoruz. Bisküvici, bisküvilik un istiyorsa onu üretiyoruz. Fırıncılık sektörü için de çok farklı unlar üretiyoruz. Kara fırını var, taş fırını var, çeşitli modern fırınlar var…Hepsine uygun farklı farklı unlar üretiyoruz. İhracat yaptığımız ülkelerin damak zevkine göre, hava koşullarına göre, iklim koşullarına göre ürün geliştiriyoruz.
‘BİZ UN SANAYİCİLERİ 7 MİLYAR İNSANA DOKUNUYORUZ’
Gerçekten Türk un sanayisinin bu başarısı aslında bizim unlu mamuller sektörümüzü de katma değerli hale getirdi. Türkiye, dünyanın en büyük makarna ihracatçılarından biri olduysa Türk un sanayicinin bunda çok ciddi bir katkısı var. Bugün yem sanayine de çok fazla katkımız var. Yem sanayinin önemli bir girdisi olan kepeği de biz un sanayicileri üretiyoruz. Un sektörünün o kadar çok dokunduğu sektör var ki çorba da bile bizim unumuz var. Baktığınızda biz un sanayicileri 90 milyon demeyeceğim, 7-7.5 milyar insana dokunuyoruz. Sektörümüz hakikaten çok özel ürünler üretiyor. Türkiye’nin un üretimi alanında gerçekten çok büyür bir rolü var. Bu rolü de -TUSAF’ı temsil ettiğim için- en iyi şekilde yerine getirdiğimizi düşünüyorum.
Türkiye açısından bakarsak son yıllarda buğdayın önemi daha iyi anlaşılır hale geldi. Geçmişte dünya fiyatları bizim fiyatlarımızın çok daha altındaydı. Dolayısıyla bizler de onun avantajıyla yurtdışından buğday getirip Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında dünyayı un ihraç ediyorduk. Bu, sektörde bir dönüşüm sağladığı gibi hem de bugüne gelişimizde önemli bir katma değer oldu.
Tabi bu, Türkiye’de zaman içerisinde çiftçimizi ana ürünü olan buğday ve arpanın ekiminden uzaklaştırdı. Ve yerine alternatif ürün arayışlarına girdi. Örneğin bizim Ege Bölgesi’ne baktığımızda çok yıllık bitkiler daha da çoğaldı. Bu bölgede birçok buğday ve arpa üreticisi zeytin, üzüm ve farklı meyve çeşitleri gibi çok yıllık bitkilere yöneldi. Çok yıllık bitkilere dönüşmeyen sulanabilen arazilerde ise de pamuğa verilen yüksek primler sebebiyle genellikle pamuk ağırlıkta kaldı. Sulanabilir buğday alanlarından çok ciddi kayışlar oldu.

Ama TMO’nun bu sene buğday fiyatlarına uyguladığı 1000 liralık prim çiftçide inanılmaz memnuniyet yarattı. Şimdi ekim dönemi yaklaşıyor. Çiftçi bu dönem için yavaş yavaş ekeceği buğday çeşitleri ile ilgili bilgi alıyor. Çok ciddi bir talep artışını görmeye başladık. Seneye buğday ekimi bu şekilde devam ederse Türkiye’de buğday üretimi hızla artar. Türkiye’nin buğday üretiminin artmasının, hem un sanayisini hem unlu mamuller sektöründe inanılmaz değer katacağından şüphem yok. Çünkü biz buğdaydan çok şeyler yapıyoruz. Buğdaydan sadece un yapmıyoruz, baktığınız zaman buğdaydan makarna, bisküvi, bulgur, irmik ve unlu mamuller yapıyoruz. Bizim kültürümüzde buğdaya verilen önem hakikaten çok fazla. İşte baklavaya o çıtırlığı veren bizim buğdayımızın getirmiş olduğu nefaset. O nefaseti de biz doğru bir şekilde dünyaya pazarlarken anlatabilirsek ve bu hikâyelerin de altını doldurarak dünya kamuoyuna doğru bir şekilde anlatabilirsek öyle inanıyorum ki bizden sonraki kuşaklar çok daha rahat edecek. Çünkü çok daha eğitimli ve donanımlı olan gelecek kuşaklarımızın bu hikayeleri dünyaya anlatarak daha katma değerli hale getireceğine inanıyorum. Türkiye için de dünya için de buğday çok önemli hale gelecek. Buğday denildiği zaman Türkiye akla gelecek. Buğday denildiği zaman Türkiye’nin öneminin her geçen yıl daha da artarak devam edeceğini öngörüyorum. Eğer ekim alanlarımızı artırıp buğday üretim miktarında artışı yakalarsak, üreticilerimizle birlikte uzun dönemdir hedeflediğimiz sürdürülebilirliği de yakalamış olacağız.
ŞİMDİYE KADARKİ EN YÜKSEK OCAK-HAZİRAN İHRACAT RAKAMINA ULAŞTIK
Türkiye, son 9 yıldır dünya un ihracat lideri. Ancak bu ihracatın yaklaşık yarısını komşumuz Irak’a yapıyoruz. Bu denklem içerisinde Türk un sektörünün geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Devletimiz ve ilgili kurumlarımızın desteği ile un sanayicileri olarak dünyada son 9 yıldır ihracat lideri konumundayız. İç piyasadaki ürün arzımıza sorunsuz bir şekilde gerçekleştirirken ihracatımızı da 2022 yılının ilk yarısında, 2021’in aynı dönemine göre %33’lük bir artışla 652 milyon dolara yükselttik ve şimdiye kadarki en yüksek ocak-haziran ihracatın rakamına ulaştık.
Türkiye’nin şanslı olduğu kadar şansız olduğu yönler de var. Türkiye’nin yakın coğrafyasında Irak’ta bugün un fabrikaları kuruluyor. Tabi sadece orada kurulmuyor, dünyanın değişik ülkelerinde de bu fabrikalar kuruluyor. Ürün sattığımız özellik Afrika pazarlarının birçoğunda artık ek gümrük vergileri getiriliyor. Bunlardan dolayı Türkiye pazarının un reçetesi ağırlaşıyor. Bunun için bize de önemli görevler düşüyor. Bizler de zor şartlar altında elde etmiş olduğumuz bu pazarları kaybetmememiz için çaba sarf ediyoruz.
İnsan kaynağı konusunda gerçekten çok deneyimli bir ülkeyiz. Bu sadece, buğday alıp onu un yapmak gibi böyle çok kolay gibi iyi algılanıyor. Ancak bunun o kadar da kolay olmadığını bizzat yaşayanlar olarak biliyoruz. Her gün una sevgimizin dışında bir takım bilgilerimizi aktarıyoruz. Bize rakip olması beklenen ülkelerin bizim kadar bu konuda başarılı olma imkanları yok. Irak bunu geçmişte çok denedi. Türkiye’ye alternatif İran’ı sundular. Türkiye alternatif olarak değişik ülkelerden un getirmeyi tercih etmeye çalıştılar. Ama Türk un sanayicisinin o ürüne verdiği değerden dolayı unumuzdan vazgeçemediler. Bizden almadıkları zaman daha kalitesiz ürünü daha pahalıya alıyorlar. Bizim ciddi bir bilgi birikimimiz var. Eğer, devletimiz de bize destek verirse; elde etmiş olduğumuz pazarlarda liderliğimizi sürdürüp pazarlarımızı kaybetmeyiz. Oturup her bir ülke bazında, her bir coğrafya bazında çalışmamız lazım. Biz geçmişte Un Tanıtım Grubu ile birçok ülkede tanıtımlar gerçekleştirdik. Özellikle Filipin ve Endonezya’da büyük pazarlar sağladık.
Türkiye un sektörü, Dünya Ticaret Örgütü’ndeki davaları kazanmış ve birçok yeni sektöre de örneklik yapmıştır. Bugüne kadar yaptığı ihracatla ülkeye milyar dolarlar kazandırmış bir sektörüz. Bu anlamda bizlere hakikaten fırsat verilip ve destek olunursa un sanayicileri olarak ihracat pastasından aldığımız büyük payımızı sürdüreceğimize inanıyorum.
TUSAF olarak çiftçinin buğday üretiminin artırılması için sözleşmeli üretim dahil neler yapacaksınız?
Konya’da Orta Anadolu Un Sanayicileri Derneği’nin Genişletilmiş Sektör Toplantısı kapsamında düzenlenen ve sektörün sorunlarının konuşulduğu “2022 Hasat Sezonu Sonrası Sektörel Bakış ve Beklentiler” toplantısına TUSAF olarak TAGEM (Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü) yöneticilerini davet ettik. Burada ülkemiz buğday üretimine ve çeşitlerine dikkat çekerek üreticilerimizin kaliteli ve verimli buğday üretimi için ihtiyaçlarına, avantaj ve dezavantajlarına değinirken, sanayicilerimizin de ihtiyaç duydukları buğdayları tanımalarına imkan sağladık.
Türkiye’nin asıl sorunlarından bir tanesi tohum çeşitliliği. Yani bizde o kadar çok tohum kirliliği var ki… Kim hangi tohumu ekiyor, kim ne yapıyor bilgi sahibi değiliz. Her sene değişik tohumlar geliştiriliyor. Ben kendi firmam için Türkiye’nin en büyük gen bankası olan Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü ile çalışıyorum. 25 yıldan beri çiftçi, sanayici ve tüketici birlikleri bir araya geliyoruz. İki tane çeşit geliştirebildik. Bu iki çeşidi de maalesef çiftçi kabul etmedi. Biz çiftçiye bu tohumlar için TMO’nun açıkladığı fiyatın üzerinden yüzde 15 fazlasını vermeyi taahhüt ediyoruz. Ama maalesef ki çiftçilerde örgütlü bir yapı görmekte zorlanmaktayız. Eğer sözleşmeli tarım sistemi kurulacaksa her tarafın oturup bu konuda bir fikir birliğinde, kanunlarla desteklenmesi lazım. Bir yapısının olması lazım. TUSAF başkanlığım döneminde yüksek verimli buğday çeşitlerinin geliştirilmesi ve sektöre kazandırılmasında başarılı olursam büyük mutluluk duyarım.
Son dönemde un sanayicisinin unlu mamullere yönelik yatırımlarının arttığını görüyoruz. Örneğin Doruk Un ve Söke Un’un açıkladıkları son yatırımlar dikkat çekiyor. Un sanayicisinin unlu mamuller alanına yönelik yatırımlar yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce, dünya un ihracatında bir daralma tehlikesi göründüğü için mi bu yatırımlar yapılıyor?
Tam tersine herhangi bir tehlikeden ziyade, bunu Türk değirmenciliğinin bir başarısı olarak görüyorum. Türk değirmencilik sektörünün çeşitliliğini gösteriyor. Sektörün bir başarı hikayesi. Sektör, dünyayı iyi okuyor. Dünya insanlarının istekleri doğrultusunda Türkiye’yi çeşitlendiriyor. Eskiden buğday ihraç ederken onun yerine un ihraç eden bir ülke haline geldik. Bugün yem sektöründe de öyle bir fırsat yakaladık. Dolayısıyla Türk uncusunun unlu mamuller üreterek daha katma değerli ürünleri ihracatına yönelmesini lehimize bir gelişme olarak görüyorum.
Değirmencilik sektörünün eğitimiyle ilgili düşüncelerinizi de alabilir miyiz?
Üniversite-sanayi işbirliği her sektör için olduğu gibi bizim sektörümüz için de çok kıymetli. Bizim hem topraktan hem sanayiden hem de tüketim ayağından ilim ve bilimle bize çağdaş bakış açılarını sunarak gelecek nesillere aktarabilecek öğretim görevlerine ihtiyacımız var. İşbirliklerimizi geliştirme konusunda her iki tarafa da çok görev düşüyor. Bu bağlamda da üniversite ve lise bazında değirmencilik sektörünün meslek okullarına hepimizin daha fazla kıymet vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu tarz organizasyonlar sektör paydaşları ve kamunun bir araya gelerek sektörün sorunlarının dile getirilip çözüm önerilerinin sunulması ve görüş alışverişinde bulunulması adına büyük önem taşıyor. Biz de bu bilinçle hareket ederek her yıl düzenlediğimiz TUSAF 17. Uluslararası Kongre ve Sergimizi, ‘Üretimde Teknolojik Dönüşümler ve Küresel Riskler’ temasıyla 9-12 Şubat 2023 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştireceğiz. Sektör liderleriyle birlikte sorunların değerlendirilip çözüm önerilerinin ortaya konulacağı bu büyük buluşmaya sektörün tüm paydaşlarını davet ediyorum.